🥀
Birkaç haftası daha olur sanmıştı. Ama hastalığı artıyordu. O gece Metin Bey ve Sevda Hanım rahat bir uyku çektiler.
Tahir izin alıp okul bilgisayarından filmi bitirdi. Bitirir bitirmez yola düştü. Ha bire ağlıyordu. Niel ölmüştü. Çolpan'ın ölmesinden korkuyordu. Çolpan ile dostluklarını Niel ve Todd'a benzetiyordu. İçi huzursuzdu. Ağlaması yeni durmuştu. Mahallesine varınca korkudan buz kesildi. Bir yığın insan kargaşası, ağlamalar, başına siyah türban takmış kadınlar... O olmasın, lütfen Tanrım. O olmasın. Çolpan'ı bu karmaşadan çıkardılar. Sevda Hanım fenalaştı. Tahir'in başı dönüyordu.
"Kimsiniz siz, Zühre'mi nereye götürüyorsunuz?" diye bağırdı. İnsan karmaşı arasında itilip kakılıyordu.
Ağlıyordu. Bunca dediği şey... Niçin anlamamıştı, niçin? Ellerini yumruk yapıp başına vuruyordu. O ölmedi, ölmedi. Ha bire eliyle başına vuruyordu. Metin Bey bileklerinden tutup ona engel oldu. Vasiyetnamesini eline verdi. Elleri titreyerek okumaya çalıştı Tahir. Zihni hiçbir şey almıyordu.
"O ölmedi. O o, o ölmedi o."
Metin Bey, elini ağzına götürdü. Kendini zor tutuyordu.
"Ölmedi Çolpan, ölmedi. "diye bağırmaya başladı Tahir. Elleriyle başını sardı. Zihnindeki sesleri ve ağrıyı elleriyle durdurmaya çalışıyordu. Kafasını sıkıp patlatmak istedi. Mustafa Bey gelip oğlunu aldı. Onu bu gürültüden, kavgadan, bu ölümden çekip almak istedi. İstediği kadar uzaklaşsın bunların hepsi Tahir'in içindeydi. Kavga içindeydi. Ölüm içindeydi.
Çolpan'ı aldılar, yıkadılar. Sonra namazını kılmak için evin arkasındaki yere gidildi. Mezarı çoktan o ağacın altına kazılmıştı. Namazı kılarken "Ve celle senâük." dediğinin farkında varınca bayıldı Tahir. Mustafa Bey'le birlikte birkaç kişi namazı bozdu. Tahir'i çam kolanyasıyla bir güzel ıslattılar. Bir süre sonra kendine geldi. Ayılınca gözlerini berrak gök karşıladı. Bir süre idrak edemedi. Bulutlara bakıp gülümsedi. Yüreğinde büyük bir boşluk vardı. 'Buraya son gelişim olmayacak.' Gözleri gözlerinde belirdi. Ağlarken "Gitti babacığım, gitti. Bir daha gelmeyecek." diye babasına sarıldı. Canını alıyorlarmış gibi hissediyordu. Canını almışlardı.
Namazdan sonra vasiyeti üzerine Sevdadır şiirini okuması için ayağa kalktı Tahir. Mezarın başına geldi. Sarhoş gibi sallanıyordu. Gözlerini sığla ağacına dikti. Onları açık tutmakta zorlanıyordu. Hayır, hayır, hayır, o ölmedi.
"Göğü kucaklayıp getirdim sana
kokla
açılırsınsolmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün."Ölmedi. Tahir ağlamaya başladı. Gözleri şişmiş, salına salına söylemeye devam etti şiiri.
"öyle bükük bakma bana
çam kolonyası getirdim sana
kentli dağlıların haklı sevdasını
bolu ormanlarından çarpan bir koku
sanki köroğlunun ter kokusu
aman kokusu, billah kokusu
canlarım ,canım benimüzme kendini bu kadar
sana umudu öğretemeyenlerin suçu mu var
bak yeryüzü ne kadar geniş
ne kadar darDur
akıtma gönlüm yaşını
gözünden öpecek bir yer bırak
oy bana en yakın
bana en uzak
sevgili yar
hasretine vur beni"Ayakta durmakta güçlük çekiyordu. Gözlerini sıkıca yummuş saçlarını çekiştiriyordu.
"Giyecek çamaşır getirdim sana
adettir diye değil, sevdim diyedir
bağışla, eski biraz
bedenim uygundur diye bedenine
elimle yıkadım, ütüledim
elma ağacında kuruttum"Tahir uzun bir süre ağlamaktan okuyamadı şiiri. Metin Bey, Sevda Hanım, çocuklarının hâlini gören Muazzez Hanım Ve Mustafa Bey ağlıyordu. Ve hassas kalpli niceleri...
"Günler sarmal bir yay gibi
bunu unutma
bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
bunu unutma
seni ben her yerinden öperim
beni unutma"Anılar inkişaf ederken daha çok ağlıyordu. Derin derin nefes alıp gözlerini sildi. Dizleri, baştan aşağı titriyordu. Zihni fazla gürültülüydü.
"Kadere inansaydım
sana inanırdım
düşürmem sigaramın ucundaki külü benöyle kırık bakma bana
caddeler nasıl da genişliyor
sana bunu söyleyecektim
bileyli bir makas vardı yanımda
sana bunu söyleyecektim
hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu........
oyyy nasıl söyleyebilirim
deliren sevdamızın kısrak huyunuElimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımızsen içerde
ben dışarda.....
oyyy mahpusluk mahpusluk......"Derin bir nefes aldı. Yutkundu.
"Bir gün elbette Arkadaş'ı seveceksiniz.
(Arkadaşı seviniz.)" diye şiire ekleme yaptı. İç çekti. Başını elleri arasına aldı. Kravatı bozulmuştu. Boğazını temizleyip konuştu."Çolpan, bu şiirin sahibi Arkadaş Zekai Özger gibi çok genç yaşta... " Boğazına bir yumru oturdu.
"Çok genç yaşta ayrıldı aramızdan. "
"O yaşama sevinciyle doluydu." Kesik kesik ve acıyla konuşuyordu.
"Gözlerinde bir şeye tutunma ihtiyacını gördüğümde kitaplarla çıkagelmiştim karşısına. O ve ben iyi bir dost olmuştuk."
"Ben bugün bir dostumu değil kendimi kaybettim." Ağlamaya başladı Tahir. Daha fazla konuşamadı. Başı dönüyordu. Geri dönerken yalpaladı. Babası yetişemeden tekrar bayıldı.
Niel öldü. Çolpan öldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tahir İle Zühre Meselesi
Short Story"Niye bu kadar heveslisin?" "Kitaplar dostum, sadece okumaya, boş vakti değerlendirmeye yaramaz. Bir insanlığı anlamayı sağlar. Kitaplar sadece yazılı film vari şeyler değildir. Kitaplar sosyolojinin, psikolojinin, mimarinin, müziğin ve insan elinin...