🕚
Tahir evde rafları karıştırırken oldukça eski bir mecmua buldu. En az yirmi yıllıktı. Karıştırınca içinde babasının notlarıyla karşılaştı. Bir yandan geziniyor bir yandan inceliyordu.
"Tahir vakit geldi. " diye seslendi Muazzez Hanım.
"Çıkıyorum." Çantasını sırtlanıp evden çıktı. Çolpan'ın penceresini tıklatıp bekledi. Servis gelince dergiyi pervaza bırakıp servise bindi. Servis hareketlenirken Çolpan'ı dağınık saçıyla dergiyi alırken gördü. Çok yorgun görünüyordu. Gülümseyen dudakları asıldı Tahir'in. Okula yol aldı.
"Neyin var?" Gül Rana idi soran.
"Arkadaşımı iyi görmedim bugün. Yorgun gözüküyordu. Kendine iyi bakmıyor anlaşılan." İç çekip dışarı seyretti. "Yanımda öyle değil. Ama sanki ben gidince yoruluyor gibi. Onu yormuyorumdur değil mi?"
"Bilhassa belki seninleyken dinleniyordur. İlk karşılaştığınızda da mutsuzdu dememiş miydin?"
"Haklısın sanırım. Onun için çiçek toplayacağım." Gül Rana gülümsedi. Gömleğine iliştirdiği birkaç çiçeği çıkarıp ona verdi. "Benden de selam söyle." Gülümseyip aldı.
Sınavlarını hiç aksatmadan çalışıyordu. Ne kadar erken bitirirse o kadar erken çıkabiliyordu çünkü. Bugünki sınavdan çıkınca da okul bahçesinden çiçek topladı.
"Tahir!"
Tahir başını kaldırdı. Güneş gözünü kamaştırınca eliyle gölge etti.
"Buyrun hocam."
"Gel seni bırakayım." İkiletmeden arabaya bindi.
"Annen sorun çıkarmıyor değil mi Tahir?"
"Hayır hocam. Sözünden hiç çıkmıyor hatta eskisinden daha fazla hizmet ediyorum. O da bahsini hiç açmıyor. Babam ise parmaklarımı koklamayı yeni bıraktı. Anca ikna oldu içmediğime. " Rezan güldü. "Gerçekten içmiyorsun değil mi Tahir?"
"Size söz verdim ya hocam. Çolpan da içmiyor yanımda, üstüm kokmasın diye. Leş gibi kokuyor ama nasıl zevk veriyor bir bilseniz. " Rezan biraz azarladı. Sınırı bir parça aşmıştı Tahir.
Eve vardıklarında Rezan bastı gitti. Okula yetişmesi gerekiyordu. Kapıyı tıklattı. Çolpan'ın sesi duyuldu. "Parolayı söyle." Dudağını kapıya dayamış gülünç gözüküyordu.
"Bendenize parola söylemediniz efendim."
"Efendin değilim ben senin. Bendeniz diyip durma. Gel içeri." Kapıyı açmıştı. Harbi sinirliydi ama çiçekleri görünce sustu. Bir bardağa aldı çiçekleri. Tahir de ceketini çıkarıp astı. "Acayip bir şey şu sabah getirdiğin dergi."
"Değil mi, çok fazla bakma fırsatım olmadı ama ben de çok beğendim. Bu arada Gül Rana'nın selamı var. " Çolpan selamı alıp durup duruken sordu.
"Bana verdiğin sözü hatırlıyorsun değil mi?"
"Evet."
"Tamam, az kaldı. "
Sonra zil çaldı. Çolpan çıktı. Gelen annesiydi. Birkaç felsefe, edebiyat mecmuası getirmişti. "Teşekkür ederim anne. Babama söyler misin bu cuma mektupları postalasın. " Sevda Hanım'ın gözleri doldu. Çolpan'a sarılıp bir parça ağladı. Çolpan da sessizce ağladı. Sonra ayrıldılar. Sevda Hanım uzaklaştı. Tahir, Çolpan'ın yanına gelip yüzüne bakınca ağladığını gördü. Gözlerinin yaşını sildi, elinden tutup içeriye götürdü.
"Yorulduğunu biliyorum. İyi gibi davranmanın seni yıprattığını biliyorum. Neden dışarı çıkmadığını biliyorum dostum. Ne olursa olsun ben buradayım. "
Çolpan daha çok ağladı. Sarıldılar. Kesik kesik konuştu. "Cuma filmi izliyoruz. Sonunda çok ağlayacaksın. "
"Dileğim sadece filmlerin ağlatması bizi, iki gözüm kendini bu kadar üzme lütfen. Gözünden öpücek bir yer bırak. " Oturdular. Sadece duvarları izlediler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tahir İle Zühre Meselesi
Short Story"Niye bu kadar heveslisin?" "Kitaplar dostum, sadece okumaya, boş vakti değerlendirmeye yaramaz. Bir insanlığı anlamayı sağlar. Kitaplar sadece yazılı film vari şeyler değildir. Kitaplar sosyolojinin, psikolojinin, mimarinin, müziğin ve insan elinin...