confused hearts and feelings

164 24 1
                                    

Hala üzerimdeki şoku atamamışken eğer Arilyne'e ya da bebeğe bir şey olursa ne yapacağımı hayal etmek çok zordu. Kendimi karşımda duran yüzüne bir yumruk daha atmamak için zar zor tutuyorken Liam yanımda sessiz olmam ve olay çıkarmamam için söylenip duruyordu.

"Senin yüzünden." Dedim bir kez daha. Arilyne'in hayatında olan olumsuz her şeyin sorumlusu oydu. Bir şey söylemedi ve sadece ellerine baktı. Susup bir tepki vermemesi beni daha da öfkelendirirken kendime sürekli hastanede olduğumuzu hatırlatıyordum. Sakinleşmek için.

"Girdiğin o delikten hiç çıkmamalıydın. Seni piç kurusu. Onun hayatında sadece bir sorun olduğunu göremiyor musun?"

"Brooklyne." Louis kafasını bunu devam ettirmemem için iki yana sallarken sinirden yumruklarımı sıkıyordum. Nasıl onun tarafını tutarlardı?

"Onun yüzünden Arilyne şu an ameliyathanede kendisi ve bebeğinin canı için savaşıyor! Nasıl hala onu koruyabilirsin?"

"Ben kimseyi korumuyorum, sadece hastanede olay çıkarıyor olman işleri yoluna koymayacak." Derin bir nefes alıp elimi saçlarımın arasından geçirip boş sandalyelerden birine oturdum. Rosa kırmızı gözleriyle bana bakarken "O iyi olacak." Diyebildim sadece. Bunu ummaktan başka bir çarem yoktu.

Kafasını omzuma yaslayıp gözlerini kapattığında ben de başımı arkamdaki duvara yasladım. İçim öfkeden kaynıyorken ve o utanmadan karşımda dolu gözlerle Arilyne'in yolunu gözlüyorken sakinmiş gibi davranmak o kadar zordu ki. Kendimi Arilyne'i koruyamadığım için suçlu hissediyordum.

Sonunda kapılar aralanıp içeriden doktor çıktığında hepimiz ayaklanıp başında toplandık.

"Durumu nasıl?" geldiğimizden beri ağzını açmadan köşesinde duran piç kurusu konuştuğunda ne zamandır ona bu şekilde dik dik baktığımı bilmiyordum. Nasıl olduğunu sormak ona mı kalmıştı?

"İkisinin durumu da oldukça iyi. Bir sıkıntı yok. Birazdan normal odaya alınacaklar ve birkaç güne de çıkışını yapabilirsiniz."

Zayn

Duyduklarımın verdiği rahatlamanın etkisiyle derin bir nefes aldığımda bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Benden neden bu kadar nefret ettiğini anlıyordum ancak biran olsun üzerimden çekmediği kinayeli bakışları beni de kışkırtmaya başlamıştı.

Onlar kadar ben de üzgündüm ve hamile olduğunu görmek bende tam anlamıyla bir şok etkisi yaratmıştı. Kimdendi? Benden olma ihtimali var mıydı? Bunu sormak için doğru bir zaman olmadığını biliyordum ancak benden olsaydı bana söylemeye çalışmaz mıydı?

Bilmiyordum. Aklım ve hislerim o kadar karışıktı ki ona bir şey olacak diye çok korkmuştum. Her ne kadar buradaki kimse hislerimin samimi olduğuna inanmasa da onca ay sonra ilk kez gözlerine baktığımda gerçekten yaşadığımı hissetmiştim.

"Zayn." Louis beni yavaşça dürtüp kendime getirdiğinde bakışlarımı bir sedyenin üzerinde yatan bedene çevirdim. Hemşireler onu odasına götürürken teni o kadar soluk duruyordu ki bu canımı yaktı. Hala acı çekiyor muydu?

Beni görmek istemeyeceğine emindim. Ama benim onu görmem ve konuşmam gerekiyordu. Sesini duymaya ve iyi olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı.

"Aklından bile geçirme." Sedyenin gittiği odaya doğru ilerleyecekken önüme geçen Brooklyne keskin bir ses tonuyla konuştuğunda kaşlarımı havaya kaldırdım. "Engel olsana." Önümdeki bedenini ittirip ilerlemeye devam ettiğimde arkamdan gelen bedenini çocuklardan biri yakaladı.

"Arilyne'nin onu görmek isteyeceğini mi sanıyorsunuz?!"

"Bırak kendi karar versin."

"Daha yeni doğum yaptı! Oldukça hassas ve zorlayıcı bir süreçten geçtikten sonra ne sanıyorsunuz? Onu ve bebeğini terk edip giden bir adamın kollarına kendini atacağını mı?"

Kalbim hızla çarpmaya başlarken bedenimin buz kestiğini hissedebiliyordum. Kapının kulpunu açmak için kavrayan ellerim bir anda donup kalmıştı. Ne beklediğimi bilmiyordum ancak kendimi ikisinin sevgili olduğuna o kadar inandırmıştım ki ikisine ait bir bebek olabileceğini bile düşünmüştüm.

"Ne o? Çok mu şaşırdın? Leyleklerin mi o bebeği getirdiğini sanıyordun?" alay dolu sesi kulaklarıma dolduğu anda içeriden gelen ağlama sesi tuttuğum göz yaşlarımın birer birer akmasına sebep oldu ve bir anda kendimi odanın içine attım. Eğer yapmazsam suçluluk duygusuyla bir çocuk gibi kaçıp gidecektim. Onları görmeliydim.

"Tanrım..." kapıyı arkamdan kapatıp beşiğin içinde sızlanıp havaya küçük yumruklarını savuran kızımın yanına ilerledim.

Sikeyim... Baba mı olmuştum? Kızım. Benim kızım. Göz yaşlarımın aksine dudaklarımdan kaçan bir gülüşle birlikte yavaşça bedenini kavrayıp kucağıma aldım. O kadar küçük ve hafifti ki kucağımda tutarken onu incitmekten ölesiye korkuyordum. Arilyne'e yaptığım gibi onun için de koca bir hayal kırıklığına dönüşmekten ölesiye korkuyordum.

"Merhaba," diye fısıldayıp minik burnunun ucuna işaret parmağımla dokundum. "Beni tanımıyorsun değil mi? Tanışabilir miyiz? Yanında olamadığım için üzgünüm." Beni sanki anlıyormuş gibi gözlerini kırpıştırdığında kalbimdeki sancının onun kucağımda olmasının verdiği sıcaklıkla zayıfladığını hissedebiliyordum. Ama bunu nasıl telafi edeceğimi bilmiyordum. O sancının Arilyne'nin beni hayatına kabul etmediği sürece orada kalacağına emindim ve şimdi... Az önce bir kızım olduğunu öğrenmiştim. Tahmin edebileceğimin bile ötesindeydi. Brooklyne'le bir ilişkisini olduğunu sanıp kendimi kahrediyorken o bebeğimizle birlikte tek başına idare etmeye çalışıyordu.

"Ben kötü biri değilim... İnan bana. Nasıl telafi edeceğimi bilmiyorum ama onu düşünmediğim tek bir zaman bile yoktu." anlattığım bir masalı dinliyormuş gibi mayışarak gözlerini kapattığında gülümsedim. "Bana çok fazla şans verdiğini yenisini hak etmediğimi biliyorum, kızım..." burnumu boynuna yaslayarak kokusunu içime çektikten sonra uyuyan bedenini yerine geri koyduğumda Arilyne'nin sessizce bizi izliyor olduğunu gördüm.

Gerilmiştim. Bir şey söylemem gerekiyordu ancak yanlış bir şey söylemekten o kadar korkuyordum ki, ikimizde sadece bir süre birbirimizi izledik. Derin bir nefes almaya çalıştım ancak bu sadece sanki boğuluyormuş gibi hissetmeme sebep oldu.

"Ben..." diye söze başlayacaktım ancak kapı aralandı ve birden herkes odaya doluşmaya başladı. Arilyne'nin onları görünce gülümseyen yüzü beni burada istemediğini bir kez daha hissettirirken Louis omzumu sıkarak yanımdan geçti. Kolay olmayacağını biliyordum.

Camın kenarındaki sandalyelerden birine oturdum.

"Tanrım! Şunun güzelliğine bak!" Niall sessiz bir çığlık atarak bebeğin başına dikilirken Liam ve Harry girdikleri iddia hakkında konuşuyorlardı. "Sana bebeğin kız olacağını söylemiştim dostum." Harry kendini bilmiş bir şekilde konuşurken Liam cebinden çıkardığı 200 doları Harry'e uzattı. Arilyne'se onları izlerken gülüyordu.

"Kızım üzerinden iddiaya girdiğinize inanamıyorum."

"Erkek olacağını düşünüyordu. Hatta çok emindi! Ama ona söyledim. Arilyne bu kadar testosteron hormonunun arasında kalmışken asla bir erkek bebek doğurmaz dedim." Harry kendiyle gurur duyuyormuş gibi konuştuğunda Liam ekledi. "Yine de bu ekipten bir futbol takımı kurmama engel değil. Harika turnuvalar yapacağız bu prensesle." Küçük ellerinden birini kavrayıp onu uyandırmamaya özen göstererek bir öpücük bıraktı.

"Nasıl hissediyorsun?" Brooklyne baş ucuna oturmuş saçlarını okşuyorken sorduğunda kıskançlığın tüm damarlarımda gezindiğini hissedebiliyordum. "Yorgun, sancılı ve acıkmış." Diye mırıldandığında Louis'in bana bakan gözlerini yakaladım. "İğrenç hastane yemeklerinden yemek istemiyorum." Kafasını Brooke'un koluna yaslayarak gözlerini odanın içinde gezdirdi ancak asla bana bakmıyordu. Bununla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum.

"Biz gidip aşağıdaki restoranlardan birinden yiyecek bir şeyler bulalım. Gizlice sokup yanına getiririz." Göz kırpıp oturduğu yerden kalktığında onun peşinden kapıdan çıktım.

"İyi misin?"

"Bok gibi hissediyorum. Sigaraya ihtiyacım var." Hastaneden çıkar çıkmaz bir dal yaktığımda bakışlarını bir saniye olsun yüzümden ayırmadı.

"Kolay olmayacak."

"Biliyorum." Diye mırıldandım. Ama ne kadar zor olursa olsun vazgeçmeye de niyetim yoktu.

ZAYN'S aNd Rose'S🌹Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin