Bambaşka Biri

11 3 7
                                    

"Daha iyi hissediyor musun?" genç adam yavaşça gözlerini aralarken sesin sahibine çevirdi gözlerini. Karşısında oturan kızdan lanetli bi aura yayılıyordur. Saçları simsiyah sadece dipleri beyazdı. Bakışları ise sanki en ufak harekette lanetleyecek gibiydi. Genç adam kısık gözlerini kıza dikti. Bir yerden tanıdık geliyordu. Onu çıkarmaya çalışırken kolunda hissettiği-hatta tüm vücudunda hissettiği-kesin ağrıyla kaskatı kesildi. O yangından sonra 'Bundan daha büyük bir acı hissedemem.' diye düşünürdü hep. Bu acı o acıyla yarışmakla kalmıyordu,geçiyordu.

Ağzından istemeden inlemeler çıkarken kolunu sıktı. Sıkmaya çalışmıştı daha doğrusu. Sıkmaya çalıştığı kolu yerinde bir şey yoktu. Kolu dirseğinden itibaren yoktu.  Ağrısı artarken genç adam iyice kasıldı. Yaşadığına mutlu mu olmalıydı? Bu şekilde nasıl mutlu olabilirdi? Sağ kolu gitmişti. Diğerlerinin hiç bir işine yaramazdı artık. Form değiştirse bile daha çok sorun çıkarırdı. İçine binen yükle ağrısı birbirine harmanlanarak bedenini ağırlaştırmaya başlamıştı.

"Sakin ol. Kendine zarar veriyorsun. Sesime odaklan." karşıdaki kız dibinde bitmiş elini onun alnına dayamıştı. Elini alnına dayadıktan sonra vücudundaki sancı azalmaya başladı. Bu kadar lanetli aura yayan biri nasıl bu kadar iyi iyileştirebilir? "Dinle beni Harry,kendine böyle davranırsan bu sefer gerçekten işe yaramaz olacaksın. Sakin ol." vücudundaki ağrı azaldıkça bu genç kızın sesi tanıdıklaşmaya başladı. Ses büyümüş gelişmişti. Yine aynıydı ama bi o kadar farklıydı. "Nani..?" Harry ağzından hırıltılı şekilde mırıldandı. Kız yavaşça tebessüm etti. Uzun zamandır tebessüm bile etmemişti. Abisini -bu halde de olsa- görmek bulmak istemeden yanaklarını gerdirmiş,tebessüm ettirmişti.

"Özür dilerim. Elimden bu kadarı geliyor. Eğer Luis olsaydı ikiz olduğunuzdan genleriniz aynı olacaktı kolunu belki..." Harry yavaşça elini onun siyah saçlarına koydu. "Üzme kendini. Saçların siyah kalmış. Kim bilir ne kadar lanet ettin,ne kadar zorladın kendini de bu kadar yıprandın. Bulduk birbirimizi artık yorma kendini." Nani'nin gözleri bir anda dolan göz yaşlarıyla hafifçe parlayıp gözünü kapayıp geri açmasıyla da  gözünden yaşlar süzülmeye başladı. O yangından Luke ve kendi zorla kurtulmuştu. Geri kalan herkesi öldü zannederek yaşamış, her şeyi kendi omuzlanaya çalışmıştı. Vücudu yıllar sonunda ise büyüleri yüzünden sınırına gelmişti. Şimdi en azından abisini bulmak içindeki yükü kaldırsada yinede ek olarak onun kolunu düzeltememek içine oturmuştu. Belkide yirmi yılın sonunda bu vampir-cadı genli kız gözlerindeki yaşları tutamayarak abisine sıkıca sarıldı.

Yangın zamanı Luke'un yanında olduğu için sadece kendini ve Luke'u koruyabilmişti. O alevlerden korunmak içinde fazla miktarda lanetli enerji ve büyü  kullanmış sonuncunda saçları siyaha dönüp öyle kalmıştı. Tabii artık ağır büyülerde kullanamıyordu. Kaçtıkları zaman en küçükleri Luke'tu. Onla ilgilenmek ona anlatmaya çalışmak,onu büyütmek çok zordu. Niye mi geri dönüp onları aramamışlardı? Nani kendini Luke ile ışınlarken evden çok uzak,bambaşka bir yerde belirmişlerdi. Nani ise emindi kendilerini evin dışına hedeflediğine. Alevlerden korunurken kullandığı enerji yüzündense geri ışınlanamamışlardı. Yıllardır yürüyerek arıyorlardı.

Eric kendi yaşadıklarını,Stephanie'nın durumunu,Alexandra ile olan anlaşmasını anlatmamıştı. Sadece labrotuvarda ne işi olduğundan,labrotuvarın amaçlarından bahsetmişti. Anlattıkları yetmiş; Stephanie,kendisi ve şüpheli görülenler bırakılmıştı. "Gördün mü? Anlatmadım işte seni." Alexandra oğlanın dedikleriyle derince iç çekti. Evet, kötü bir amaçları yoktu,saklamalarını gerektiren utanç duyulacak bir şeyde yapmamışlardı. Tamam Alexandra'nın Stephanie'ye kırk yedi kere -bu kırk sekizinciydi- biraz abartılı olabilirdi ama tek ailesi Stephanie'ydi. Irkı için utanç olan bu siyah kanatlarını seven tek oydu,beraber büyüp durduğu kişi oydu. O kadar kolay her şeyi anlatıp pes etmemeliydi.

Dead EndHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin