"Hey,kız önemli bir şey diyeceğim." kapı arkamdan kapanırken bakışlarımı yatakta duran Zoe'ye çevirdim. Burda olduğuna göre hala deneye gitmemiş."Sen deneye gitmesin mi daha?" bana omuz silkip gergince doğruldu.
"Bonnie'nin geliştirilmesinden sonra gireceğim." abow anladım. Ortamı dağıtmak için anında gülümseyip yanına oturdum.
"Ne diyecektin bakalım cimcime?" bana bakıp en azından tebessüm etti. İçimde yansam bile kocaman gülümseyip onları neşelendirmek içimdeki ateşe su döküyordu. Benimkine kim dökecek?
"Biri gelip seni sordu. Böyle yeşil gözlü,tipli biri. Profesör gibi tipi vardı açıkçası. Senin burda kalıp kalmadığını sordu yanıtlayınca da gitti." yeşil gözlü? Karşılaştığım çocuğu diyor. İyi de beni ne yapsın? Karnımda oluşan huylanmayla tuhaf hissettim. Niye birden heyecan yaptım ki?
"...tanışıyor musun? Nerden?..." düşünürken Zoe'nin dediklerinden birazını kaçırmıştım.
"T-tam anlamıyla tanışımıyoruz. Kim olduğunu b-bilmiyorum." niye kekeledim bilmiyorum ama garip bir gerginlik içine girdim. Kapının açılması ile ikimizde oraya baktık. O çocuk gelmiş. Yerimden kalkıverirken ranzada olduğumuzu unutup yere yapışmamla Zoe'nin benle bir düşmesi bir oldu.
"Stephanie!" sızlanıp kalktım. Ardından Zoe'yi kaldırırken onu özür yağmuruna tuttum. Oğlana döndüğümüz zaman nerdeyse ona yapışık duran kısacık sarı saçlı,turuncumsu bir yandan sarımsı gözlü kızı görmemle duraksadım.
"S19?" bana diyor dimi? Evet,bana diyor. Hızla ona geri baktım. O an sesimin yükseldiğini fark bile etmedim.
"Evet?!" aferim kızım kendini rezil ettin. Oğlan yanına gelip avcuma bir toka bırakınca boş boş baktım. Benim tokam neden onda? Bana saçını gösterince saçımı kontrol ettim. Tokam yok? Aah,tabi. Buldu ve bu yüzden geldi. Başka neden gelecek sanki?
"Sağol!" yine bağırdım. Noluyor bana ya? Başka bir şey demeden yanındaki kızla giderken öylece baktım.
"Birileri gönül koymuş." yanımdan gelen sesle irkilip baktım. Maria yatağından bana bakıyordu. Burukça kıkırdayıp tavana döndü. Onu içten yakan güçlü bir ateş var ama Onu açığa hiç çıkaramadım. Acaba şimdi sırası mi? Hazır yumuşakken?
"Tipinde sende zamanında koydun gibi geliyor. Seni yakan bir şey bu mu? Anlatsana." Maria'nın bana soğuk bir bakış atmasıyla ürpermedim değil. Kız cidden soğuk bakıyor.
"Evet,koyduğumu düşündüm. Şimdi arkadaş dahi istemiyorum." dedikten sonra sırtını dönmesiyle yarası gözüme çarptı. Bizim arkadaş olup olmadığımız kafamı kurcalamaya başlarken sormaktan vazgeçtim.
"Anlatsan teselli edebilir-" hızla ranzadan atlaması,beni duvarla kendi arasına alıp tam gözlerime bakması...hepsi çok ani olmuş,kal gelmişti.
"Öğrenince hiç bir şey yapamacaksın polyana. İçimdeki ateşi anlamaya dindirmeyi denemeye gücün yetmez. Burdaki herkes senden çok yaşadı insan. Acıları anlıyor gibi yapmaktan vazgeç. Sen bizim yaşadıklarımızın çeyreğine bile yaklaşamazsın." nutkum tutulmuştu. Daralmıştım. Deneylerde 'dayanamıcam şurda öleyim.' dediğim anlardaki gibi yüreğim sıkışmıştı. Maria beni çenemden tutup kendine baktırdı. İyice yaklaşıp gözlerimin taa içlerine baktı. Soğukça...
"Senin buraya gelmeden önce yaşadığın mutlu çocukluk zamanında biz savaşmayı öğreniyorduk. Sen gülerken biz savaşıyorduk. Sen düşüp ağlarken biz derin yaralarımız ve kaybettiklerimizin arkasından ağlamamaya çalışıyorduk. Daha devam edeyim mi polyana?" Fazla gelmişti. Haklıydı,kendi sıkıntılarıma yanmaya,onları anlamaya çalışmaya hakkım yoktu belki de.
Maria'ya bir süre dikkatli bakınca gözlerinin nemlendiğini gördüm. Herkes başkasının gözüne bakınca kendi yansımasını görür ama aksine ben onda biri tarafından üzüntülerden temizlenip doldurulmayı bekleyen derin bir boşluk gördüm.
"Maria yeter. Onun üzerine bu kadar gitmeye hakkın yok!" Zoe ani bir sinirle Maria'yı benden uzaklaştırınca hızla odadan çıktım. Kaçmıştım. Evet,onlar gibi değildim. Onlar savaşırken ben kaçmayı deniyordum. Şimdi ki gibi...
Kısa süre sonra soluğu o oğlanın yanında almıştım. Hızlı adımlarla onun yanına gelirken beni fark edip bana dönmüştü. İçimi boşaltmak istiyordum.
"Seni gördükten sonra senle arkadaş olmak için değiştim. Herkesin içindeki ateşe su olmaya çalıştım. Kendimi umursamadım ama...artık yapamıcam. Senle arkadaş olmak için ayakta kalmayı denedim. Şimdi ise yoruldum...bırakıyorum..." o daha nolduğunu anlayamadan odaya geri koşmaya başladım. Bu gün herkes birbirine dökülüyor,kızıyordu.
Bir an için denilen ve sonrasında bir ömür boyu pişman bırakan konuşmalar vardır. Ben bu konuşmamdan pişman değilim. Maria'nın üstüme gelmesine kızgın da değilim. Aksine bir nevi gözümü açtı.
*************************
"Stephanie...Stephanie..oh,uyandın." yavaşça Zoe'ye bakıp ne olduğunu anlamaya çalıştım. Zoe,Maria ve tanımadığım iki kız başımda dikeliyorlardı. Acaba ölüyordum da haberim mi yoktu da herkes toplandı?
"Ne oldu?" doğrulup oturur pozisyona geçerken diğer iki kızı süzdüm. Biri uzun boylu,yapılı,kan kırmızısı gözleri olan,siyah saçları at kuyruğu ve ucu yine kan kırmızısına kaçan somurktan bir kızdı. Diğeri ise uzun alev rengi saçlı,gözleri kırmızı,-bir gözünde göz bandı vardı. Burdan o gözünün olmadığını çıkarıyorum.- uzun boylu ve yapılıydı. Diğer kızın aksine daha az somurtuyor. Aksine hafif tebessüm ediyordu.
"Koridorda giderken yığıldın. Sizle ilgilenen kişi testlerdendir diyip geçiştirdi. Bizde nolur nolmaz kalalım dedik." alev saçlı cümlesini bitirdiği gibi diğer kız göz devirerek araya girdi.
"Daha doğrusu Azura dedi."
"Chumana,az kibar ol." Chumana omuz silkerken beni süzüp -iyi olduğumu düşündü sanırsam- dışarı çıktı. Adının Azura olduğunu öğrendiğim alev saçlı ise bana el sallayıp Chumana denen kızın peşinden gitti.
"Özür dilerim." duraksayıp bakışlarımı Maria'ya çevirdim. Üzgün duruyordu. Saçı yine yüzünü kapatmış,üzgün durmasına rağmen soğuk bakıyordu.
"Dert etme. Ben etmiyorum." ediyorum...
"Bunu duyduğum için rahatladım."
Tebessüm edip yataktan kalktığım anda görüşümün bulanıklaşması ile kararması bir olurken iki tane yere düşme sesi duydum. Hemen ardından bende olduğum yere yığıldım.******************
Kulaklarımdaki cızırtı sesiyle kaşlarımı hafif çatarak doğrulurken başımı silkeledim. Bu alanı bilmiyorum. Kendime tamamen gelince ayağa kalktım ve etrafa bakındım. Sadece yıldızların aydınlattığı ağaçların sık olduğu bir yerdeydim. Gökyüzünde renk şenliği var gibi mor,lacivert,azcık turkazımsı hafif koyu mavi birbirine karışmıştı.
Ayakta dururken üstümde hissettiğim bir kaç fazladan ağırlıkla kendime baktım. Giysim değişmişti. Kahverengi bir kemer,üstümde siyahımsı yeşil tonlarında tişort,altımda siyah tayt,diz kapağımın bir karış altında biten kahve botlar vardı. Kemerimde ise iki tane silah...
"3....2...1...0" geri sayım kulağımda yankılanırken ben daha ne olduğunu anlamadan sıfır olmuş ve nerden geldiğini bilmediğim bir darbe beni savurmuştu. Kalktığım anda ise başka bir darbe gelmiş ve ağaca sertçe çarpmıştım. Gözümü bir ışık kamaıştırdığı gibi üstüme ağacın devrilmesi ile çığlık attım. En azından daha kötü ne olabilir ki?
İlerden bana yaklaşan kurdu görmemle yutkundum. Hay benim şom ağzım. Kurt bana hırlayarak ve ağzından salyalar aka aka yaklaşırken gözlerimi kapadım. Lafın gelişi bazen bana kafasız derlerdi ama şimdi -daha doğrusu az sonra- kurt yemeye kafamdan başlarsa cidden kafasız olacağım.
Kurtun inlemesini duyunca duraksayarak gözlerimi açıp baktım."Sen kimsin?"
"Hıhı,ben."
Bu sfer biraz sıkıcı olnuş olabilir bunun için sorry. Bu arafa yarın sınava giriyorum. Şanslarınızı ve dualarınızı eksik etmeyin plsXD bedavaya şan dilekleri ve duaları topluyorumXD
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dead End
AdventureYine mi aynı yalanlar? Cidden sıkıldım... Benim küçükken içtiğim anda ne oldu? Kim onu söküp kökünü kazıdı? Bir karar? Bir kişi? Bir olay? Bir gerçeklik? Ya da sadece söylediğim yalanlardan biri? Hayal kurmayı bıraktım ki hayal kırıklığına uğramayım...