Nasıl Oldu?

20 5 26
                                    


Annaları da bulmamız ve bize katılmalarının üstünden beş gün geçmişti. Bu sürede ben hem Sharwyn'i dövmüş ondan kaçmış hemde Stephanieler ve Mariaları aramıştım. Herkesin odası vardı. Bir odada dört kişi kalıyordu. Tabii ben tek kaldım. Fazladan kişi yok. Eh,bir yandan iyi bir şey. Gece genelde uyumadığımdan vücudumdaki sesler rahatsız ederdi. Gece devremi atmış yatağımda uzanıyordum. Biraz sıkıcı ama en azından her gün deneye girmiyorum. Tek yaptıkları zarar. Ben kendi kendime düşünürken kapının tıklanması ile doğruldum. "Buyrun!" Kapı açılınca sadece saçımın aydınlattığı odayı üstüne koridordaki meşale aydınlatmıştı.

"Çık git!" diye bu sefer hışımla bağırdım. Kapıdaki kan kırmızısı saçlı cryborg omuz silerek inadına girip kapıyıda kapattı. Kaşlarımı çatıp söyleceği şeyi diyip bitmesini bekleme başladım. Ama o yatağımın yanına gelip yanıma yatıverdi. "Ne yapıyorsun? Bak bağırım sap-" bir metal el bileğimden çekip bu teneke yığını ile dudaklarım birleşince sağ gözüm pörtledi. Anında çekilip onun kafasına vurmaya başladım. Kızarmıştım kabul ediyorum. Ama ne yapıyor bu sersem?!

"Deli misin oğlum?" Diye sitem ettim. Sesim artık ne kadar sitem dolu çıktı bilmiyorum çünkü yanaklarım baya yanıyor. Ben ona vururken bileklerimden yakaladı. "Evet ama sana." birden bileklerimi kurtarıp Sharwyn'e yine vurmaya başlayacaktım ki beni pat diye yanına yatırıp hareket etmemi engelledi. "Bak pot kırdım,biliyorum. Özür dilerim Bonnie. Şakasına derken ciddiydim. Çünkü beni sevdiğinden emin değildim." O konuşurken öylece durmuş sadece dinlemiştim. "Salak,sevmesem bu kadar şey yapar mıyım?" dedim. Cidden salak ama tat-teneke yığını. İç çekerken yanaklarındaki sıcaklık biraz daha artmıştı.

Sharwyn gözlerini bana çevirmişti. Hissediyordum. Her ne kadar metalde olsa bir ana kartı var sonuçta. Daha nereye kadar böyle gidebilirim,değil mi? Metal olduğu için sert olsada kafamı onun göğsüne iyice yaslayıp sindim. Onunda suratını saçlarımda hissediyordum. Çarpılacak mankafa...

★★

Azura'nın bana geçirdiği tekme ile biraz geriye kayarken yine pozisyon aldım. At kuyruğu yapılmış saçlarını hafif savururken bana hoş bir sırıtış sundu. Fark etmeden dudaklarım kıvrılırken elimi saçlarıma götürüp örgü yapıp tutturduğum tokayı çıkardım. O da o esnada suyunu içiyordu. Öylece diğer çalışanlara bakarken Azura sakince konuştu. "Ee,antreman bir yere kadar. Düğün ne zaman?" Ben ona soran gözlerle bakarken onun suratında masum ama bir o kadarda altında şeytan gizli bir sırıtış,tebessüm vardı. "Hadi,hadi anladın." diyerek beni dirseği ile dürttü. "Sharwyn'i diyorum. Dün gece tatlıydınız." bir kaç saniye baktıktan sonra birden jeton düştü. "Nerden gördün!?" Diye atıldım.

"Senden sonraki devriyedeydim. Geçiyorken gözüm kaydı. Sharwyn'i kışkırttığımda olmadı tabii. Neyse düğün ne zaman? Kaçamak cevap verme!" başta sesi tatlı çıkarken son cümlesinde birden tırsıtmıştı. Nefesimi dışa verip kafamı iki yana salladım. "Düğün yok. Ha böyle gezmişiz,ha öyle gezmişiz. Ne farkı var? Hani desen çocuk olur falan ama yok imkansız. İkimizde cryborguz. Sadece o olsaydı neyse ama ikimizde öyleyiz." Konuşmamın sonuna doğru gözlerimi tekrar Azura'ya çevirdim. Korkunç bakıyor. Lâkin sanki o korkunç bakışın arkasında biraz derinde bir hüzün,acıma var. Acıma...

Aynı kelime aklımdan bir kaç kez -hatta bir çok kez- geçtikten sonra kafamı hızla sallayarak ortamı terk ettim. Ben kabul edemiyorum. Birilerinin bana acımasını,ah canım tarzında düşünmesini kabul edemiyorum. Daha doğrusu katlanamıyorum. Ortamdan çıkarken son olarak birilerinin Azura'ya söylenmesini duydum.

Stephanie'nin Ağzından

Çok geniş olmayan oturma odasında toplanmış oturuyorduk. Dibimde Eric,onun yanında Alexandra,benim öbür yanımda Jacop,karşıda Maria,onun yanında Castiel,onun yanında Zoe vardı. Geri kalan iki tane tekli koltuk kalıyordu. Onun birinde de Scoot öbüründe de Kai vardı. Kira gelip şöyle bir bize baktı. "Hani bana yer?" diye tatlı bir tını ile sitem etti. Kai sırıtma,tebessüm tarzı bir gülümseme takındı. Büyünce yakışıklı olmuş bu ya. "Sana yok."

Kira ters bir bakış atarken yanaklarını şişirdi. Kai'ye böyle demesinden sinir olup -bir yandan Kai'nin boyuna gıcıklık olarak sanırsam- onun kucağına oturuverdi. "Kira kalk çok ağırdın!" diye Kai çırpınmaya başlarken bizde kendimizi tutamayıp gülmeye başladık. Kira kendisine dokununca Kai iyice çırpınmaya başladı. Ben kıkırdamaya devam ederken bir çift gözü üstümde hissettim. Odada şöyle gözlerimi gezdirirken gözlerim Eric'in gözleri ile buluştu. Gözlerimi önüme geri kaçırdım. Aslında kalmak onun gözlerini iyice ezberlemek isterdim ama utanıyorum.

"Sizde ağır bir koku alıyor musunuz? Yoksa sadece bana mı öyle geliyor?" Maria'nın bu sözlerinden sonra kafama dank etti. Cidden tuhaf bir koku var.  "Ben bakıp gelirim." ayaklanıp sakin adımlarla odadan çıktım. Alt katta bir şey bulamayınca üst kata çıktım. Koku artmıştı. Sanki şey kokusu gibi,şey.....yanık.

Bir an duraksayıp hızla sonlardaki bir odaya giriverdim. Odanın nerdeyse yarısı alev almıştı. Oda sıcak bir yaz zamanındaki asfalt kadar sıcaktı. Aşağı inmek için gerilerken büyük bir çatırdama ike elimi başına götürüp gözlerimi sıkıca kapattım. Ölmek istemiyorum. Daha Eric'in tüm detaylarını inceleyemedim.

★★

Sıcak. Bir zemindeyim. Ciğerlerim tıkanmış gibi nefes alamıyorum. Hırıltılı çıkan soluklarımın yanında kamp ateşindeki gibi çıtırtı sesleri var. Zihnim gözlerimi açmak istiyor ama bedenim yapmıyor. Zihnim ve bedenim arasındaki zıtlığa inat gözlerimi araladım. Hafif bir ışık var onun dışında her şey kapkara. Gözlerim bulanık görüyor. Miyop bu oldum ki? Aklıma gelen anılar ile duraksayıp kalkmaya çalıştım ama üstümde bir bitkinlik ve ağırlık vardı. Yavaşça kendime baktım. Bacaklarım tahta ve eşyalar arasında ezilmişti. Normalde biraz daha normal olan bacaklarım ağırlıktan küçülmüş ve altında ufak bir kan birikintisi olmuştu. Oynatmayı denediğim anda çekiçle vurulmuş gibi bir his,acı yayıldı. Kasılarak başımı yere koydum. Görüşüm, zihnim giderek bulanıyor. Diğerlerine ne oldu? İyiler mi? "Kai! Scoot! Zoe! Maria! Kira!.....Eric!!" diye ara ara öksürerek sesimin çıkabildiği kadar bağırdım. Yinede sesim bir kedinin yüksek sesle miyavlaması gibi çıkmıştı. Yanağımdan yakarcasına bir sıcaklık geçip yere küçük bir damla düşene kadar gözlerimin dolduğunu fark etmedim. Fark ettiğim anda gözlerim hafif yanmaya,görüşüm iyice bulanmaya başladı ve biraz daha öksürmeye başladım. Kafam yere düşüp gözlerim kapanırken bir şeyler duymuştum ama gözlerimi geri açamıyordum.

"Stephanie! Burda bu tarafa gelin!" bir kaç saniye sonra bacaklarımdaki ağırlık gitti ama hala acıyorlar. Kısa sürede bu sefer belimde ve boynumda birer el hissettim. Aynı zamanda vücudun havaya kalkmıştım. Biri beni kucaklamış olmalı. Nane kokuyor. Bu yanık kokusunun içinde burnumun dibindeki nane kokusu hoşuma gitti. Gözümü açmak ve ses çıkarmak için kendimde güç bulamıyorum. Ufak bir kaç sarsıntıdan sonra sırtım tekrar yerle buluştu. Hala hırıltılı kesik nefeslerimi duyabiliyorum. Bacağıma bir şeyler yapıldığını hissettikten bir iki dakika sonra burnum bir el ile kapandı ve aynı esnada üstümdeki baskı ile ciğerlerim taze hava ile doldu. Kendime geliyorum sanırım. Gözlerimi araladığım anda karşımda yeşil,lacivert saçlarla karşılaştım. Hemen ardından çimenlerin o hoş yeşili renginde bir çift göz.

"Stephanie? Kendine geldin mi?" Eric'in sesi dibimdeydi. Bir kaç saniye durdum. Yoksa az önce? Gözlerim hafif büyüyorken hızla doğrulma girişiminde bulundum. Tabii öyle olunca dibimdeki Eric ile kafalarımız tokuştu. "Ow!" ikimizde aynı anda sızlanırken Zoe ve Kira bağırıverdi. "Pat diye kalkmasana!" Onlar o kadar bağırıyordu ama benim aklım tek bir yerde. Eric başka yaralı var mı diye kontrol edeceğim gibi bir şeyler geçemeyerek uzaklaştı. Yanaklarıma sıcaklık basarken parmaklarımı dudaklarıma götürdüm.

Yinede bir köşede duran düşüncem -herkesin ana düşüncesi olan- kendini hatırlattı. Nasıl oldu? Kim yaptı?

HilloXD ben geldimXD ve bunu bırakıp uzaklaşıyorum anime izlemek ve resim yapmak istiyorum şimdi de:3

Dead EndHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin