Karşımdaki kişi saniyeler içinde kurdu öldürürken ben sırt üstü yatmış izliyordum. Üstümdeki ağaç karnımı acıtmaya başlamıştı. Hem korku hem acı bir anda gelmişti ve cidden zordu.Kahverengi saçlarının ön tutamlarında kırmızılıklar vardı. Şeker pembe gözleri onu dışardan şirin gösteriyordu. O kurdu biraz daha deşerken ben kendimi kurtarmaya çalıştım. Aniden bana dönük şekilde oturdu. Bende ağaca daha da ağırlık binmesi ile inledim.
"Nereye bakalım?" ağacın üstünde,bana dönük,oturmuştu. Onun göz bebekleri küçüldükçe ben geriliyor. Ben gerildikçe de onun sırıtışı büyüyordu.
"Saçların çok güzeeel! Rica etsem kafanla birlikte saçlarını alabilir miyim?!" yavaşça yutkunup ağacı itme çabalarımı hızlandırdım. Bir psikopat tarafından mı yoksa kurt tarafından mı öldürülmek istersiniz? Benim cevabım basit; tüy ordan kız tüy!
Ama şu an cevap vermek zorundayım. Olur desem büyük saçmalık olur ve direk ölürüm. Hayır desem kızıp elindeki kasap bıçağını boğazıma direk geçirir,ölürüm.
"Heey! Bana cevap ver!" öleceğim. Hazırlıklara başlayın. S19 bu gün,bilmediği bir yerde,bir psikopat tarafından öldürülecek.
"Ta-tamam,alabilirsin." ağırlığın verdiği acıyla kekelerken karşımdaki kız iyice sırıttı. Ben ona ne zaman öldüreceğini merak ederek bakarken o birden üstümden kalkıp beni ağacın altından çıkardı.
"Seni mezarlığa kadar taşıyıp sonra kesip sonra tekrar koleksiyon kısmıma taşımaya niyetim yok. O yüzden mezarlığa kadar yüreyeceksin." aa kaçma şansı yaptım kendime. Aslında kızın dediği mantıklı.
"Kaçmaya çalışayım deme." onun arkasından yürürken kızı süzdüm. Üstünde göbeğinde biten bol,kanlı,kolsuz ve kapşonlu koyu lacivert bir tişort vardı. Altında ise diz kapağının biraz altında biten -yine kanlı- bir kapri vardı. El bilekleri ve boynu sarılıydı. Tahminim doğru ise -davranışına ve göz bebeklerine bakarak söylüyorum.- kendine zarar verdi veya öldürmeye çalıştı.
Tanrım ben nereye düştüm? Beni neyle sınıyorsun?
Birden dank edip elim kemerimdeki silaha gitti. Acaba yeterince hızlı olursam? Hayır,saçmalama. Bunu yapacak kadar soğukanlı değilim.
"Adın ne?" aniden sesini duymamla yerimde sıçrayıp onun bana yandan bakan gözlerine bakmadan cevap verdim.
"S19 y-yani Stephanie..."
"Yaşın kaç?"
"On dokuz olması lazım." evet,dört duvar arasındaki günlerimde doğum günümü karıştırmaya başladım.
"Hmm,benden 4-5 yaş küçükmüşsün." bu bana acıyacağı anlamına gelir mi?
"Abla demeli miyim?" bir an gözlerimiz buluşunca gergince gözlerimi yere kaçırdım. Ona bakınca şimdiden boğuluyor gibi oluyorum. Kız aniden gülüverdi: "Sevdim seni."
"Yinede öleceğim değil mi?" kızın suratı saliseler içinde ürkünç bir hal alırken bir adım geri attım.
"Evet,seni koleksiyonuma ekleyeceğim." bunu dedikten sonra tekrar ağzımı açmadım. Uzun süre sessiz sedasız yürüdük. O durduğu zaman bende durdum.
Etrafta taşları olmayan kuru,etrafı ağaçlar ile çevrili bir mezar alanı vardı. Ağaçların arasından sızan ay ışığı ve gökyüzündeki renkli ışıklar sızıyordu. Normalde hoş gözükebilirdi ama mezarlık ve şu iğrenç koku bozuyordu. Büyük ihtimalle çürümüş kanla,ceset kokusu...
"Burda bekle. Az ilerde senin mezarı kazayım. Sonra senin kelleni kesiverip bedenini içine itip kafanı alıp giderim." dedi normal normal. Üstüne gülümsüyordu ve göz bebekleri küçücük olmuştu. Bunları derken neşeli olması beni ürkütüyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dead End
PrzygodoweYine mi aynı yalanlar? Cidden sıkıldım... Benim küçükken içtiğim anda ne oldu? Kim onu söküp kökünü kazıdı? Bir karar? Bir kişi? Bir olay? Bir gerçeklik? Ya da sadece söylediğim yalanlardan biri? Hayal kurmayı bıraktım ki hayal kırıklığına uğramayım...