....Acıma ağlayanlara,onlar en güçlülerimizdir....
Gece nöbeti sırası bendeydi. Sanırım gece nöbeti en sevdiğim nöbet. Özellikleri yaz vakti. Gecenin serinliği bir yana orman gece çok sakin ve güzel oluyor. Bir taşın üstüne oturup bir dizimi kendime çekerek tuttum. Kılıcımı da bir şey olursa saniyesinde çekebileceğim şekilde tutuyordum. Gecenin serin havasını içime çekip çevreye göz attım. Aslında bir yandan aklımda takılmış düşünceler vardı. Duyduğum ufak hışırtılara tepki vermedim. Kaynağını biliyordum sonuçta. Bana yaklaşan kişi yavaşça yanıma varıp günün yorgunluğunu nefesi ile verir gibi dışa vererek oturdu. "Seninki uyudu galiba." dudağımın kenarı çok hafif kıvrılırken başımla onayladım. "Nöbetim sabaha dedim. Yoksa nöbetten sonra uymaz benle dururdu bence." yanımdaki oğlan kıkırdarken ona yan gözle baktım. "Sana da aynısını demeliydim. Hâlâ buradasın." derken iyice kıkırdadı.
"Jonathan,biraz daha kıkırdarsan boynuzlarını saçların ile kafandan ayırır sonra süs diye girişe asarım." öyle dememle Jonathan ağzını kapattı. İçten hala gülüyor ama pislik. Dudağım eski düz halini alırken gözlerimi kısarak önüme döndüm. Jonathan ona kızdığımı sanmış olmalı ki sesi şaşkın çıkmıştı. "Tamam sustum. Niye somurtuyorsun hala." sessiz kalarak önüme bakmaya devam ettim. Bu sefer ses vermemişti hatta hafif bir kılıcın kınından çıkma sesi duymuştum. Neden sessizleştimi anladı herhalde. Kılıcımı daha sıkı tutup aniden fırladım.
"Chumana korkutun beni de biri geliyor sandım." derken Jonathan bir kaç ilerde,kılıcını ceylanın boğazına dayamış bana bakıyordu. Aniden fırladığımdan hayvana başta kâl gelmişti. Hemen o saniyede olayı kavramış gibi ceylan benden koşarak uzaklaştı. Kılıcımı kınına geri sokarken geri gelip az önceki kayaya oturdum. "Üzgünüm,gergindim sanırım." omzuma yavaşça bir elin konması ile anında baktım. Jonathan suratıma,gözlerime bakıyordu. Yavaşça iç çekti. "Evet,gerginsin cidden ama anlatmıyorsun da. Ne oldu? Hadi dinliyorum. Seni bu kadar ne gerdi?" kafamı olumsuz anlamda salladım. "Gergin değilim. Sen gidip yatar mısın? Oyalıyorsun beni." derken sitem ederek ayağa kalktım. Jonathan ilk bir iki saniye bana göz kırpıştırarak bakıp ardından kalktı.
"Sabah anlatacaksın o zaman. Yoksa Andy'e derim." diyip göz kayboldu,Jonathan. Arkasından ters ters bakıp iç çektim. Tehtit büyük. Sığnagın etrafında nöbetimi yaparken sabaha kadar nasıl sıyrılacağımı düşündüm. Yine bir şeyler olacak. Yoksa bir ceylan için tedirgin olmazdım...
★★★★★
Kaçmak ne kadar kolay değil mi? Diğerlerini veya olayları boşverip sadece önüne bakarak koşmak. Sonucunda yine aynı noktaya dönersin ya da daha zor bir durumla uğraşırsın
O zaman neden kaçıyoruz? Kendimizi kandırmak değil mi bu?
"Daha ne kadar kaçacaksınız peki?"
"Onları daha ne kadar koruyabileceksin?"
Gittiği yere kadar. O zamana kadar güçleneceğim ve o andan sonra kaçmayı bırakıp kaçtıklarımızın gözlerinin içine bakacağız.
O zaman birikmiş olmuyorlar mı? Evet,oluyorlar. Aksine daha çok sorunu büyütüyoruz. Lâkin o an sorunu çözemiyoruz da. O zaman ne yapacağız?
★★★★★
Aniden biri ciyaklayınca uykumda irkilerek uyandım. Hâlâ Eric'in sırtındaydım. Gözlerimi hâlâ tam açamazken sesin geldiği tarafa baktım. Kira'nın Kai'ye yapışmış şekilde yerdeki yılana bakıyordu. "Sakin ol. Sadece yılan. Senin korktuğun kadar o da senden korkuyor." dedi Maria. Sesi cidden sakindi. "Yılanlara alışkın mısın?" diyen ses Castiel'indi. Hemen Maria'nın yanındaydı. Uuu,dip dibe yürüyorlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dead End
AdventureYine mi aynı yalanlar? Cidden sıkıldım... Benim küçükken içtiğim anda ne oldu? Kim onu söküp kökünü kazıdı? Bir karar? Bir kişi? Bir olay? Bir gerçeklik? Ya da sadece söylediğim yalanlardan biri? Hayal kurmayı bıraktım ki hayal kırıklığına uğramayım...