Gözlerimi adeta yapışmışsına birbirine bastırıyordum. Böyle yapmak gözlerimi acıtıyordu ama son olaydan sonra Eric ile göz göze gelemiyordum. Hatta iki metreden sonra kızararak kaçıyordum. Ayrıca oturmuş uzun süre kimin bize böyle bir saldırı yapacağı hakkında tartışmıştık. Bu kadar konuşmaya rağmen bir sonuç çıkmadı.
"Anlamıyorum. Burayı kimse bilmiyordu. Özellikle alan bile yapmıştım." diye mırıldanan Scott'a çevirdim gözlerimi. Ağaca yaslanmış kollarını kovuşturmuştu. Saçları hoş şekilde hafif dağılmış,yaslanırken bir bacağını hafif kırmıştı. Eric ile tanışmamış olsam ve kardeşim olmasa aşık olurdum. "Demek bunu yapan kişiye senin büyün etki etmiyor veya daha güçlü biri." diye oturduğu yerden Scott'a yönelik konuştu Castiel. Ona bakmıyordu ama ona yönelik olduğu belliydi. Castiel'in dediklerini biraz düşününce tüylerim ürperdi. Bizden güçlü biri olma ihtimali? Kollarımı ovuştururken sardıkları bacağıma baktım. Omzuma yavaşça bir el konuşması ile âdeta yerimde zıpladım. Kafamı o yöne çevirdiğim anda Eric'in çimen rengi gözleri ile karşılaştım. Bana tebessüm ediyordu.
"Merak etme. Hallederiz." O on saniye bile sürmeyen cümlesi içimi rahatlatmıştı. İçimde bahar ayındaki çimenlerin esişi gibi bir serinlik hissettim. Nedensizce mutlu olmuştum. Başımla onaylayarak tebessüm ettim. Biraz baktıktan sonra aklıma olaylar geldi. Yavaşça kızarırken Eric başta bana anlamamış şekilde baktı. Ona da sonradan dank etmiş gibi o da çok hafif pembeleşirken aynı anda kafalarımızı çevirdik. Kafamı çevirince bana sırıtarak bakan Kira ile göz göze geldim bu sefer. Pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. Kafamı yine çevirirken duraksadım.
"Bir şey mi oldu?" derken yanıma sokuldu Zoe. Kafamı silkip ona bakarak gülümsedim. Bir siluet gördüm sandım ama emin değilim boş yere yaygara yapmamak en iyisi. "Her şey iyi güzelde...nerde kalacağız veya ne yapacağız?" diyen Maria'ya cevap olarak uzun bir sessizlik sürdü.
"Ben bir yer bulurum." hepimizin gözleri Zoe'ye döndü. Baktığımızda ayaklanmıştı bile. "Buraya yeni geldiniz. Kaybolursun." dedi sakince Scott. Dediğinde ciddiydi. Yüz ifadesi dümdüz olmuştu çünkü. "Kaybolmam." Zoe de kendinden emindi. Ne kadar inatlaşırlar ve nasıl biter bilmiyorum. "Scott abim haklı. Burda yenisiniz. Şehir olsa neyse ama burası orman. Kaybolmak çocuk oyuncağı." diyen Kai'ye Zoe tip tip baktı. Kai omuz silkince Zoe iyice inat olmuş gibi bir iki adım geri gitti. "İçimde bir his var. Yapabilirim." Eric onu durdurmak için ayağa kalkarken Zoe hızlıca gidivermişti bile. Yavaşça iç çektim. "Biz ne yapacağız?" benim sorumda Maria'nınki gibi cevapsız kalmıştı.
Yaklaşık bir saat sonra herkes bir arada oturmuş Zoe'nin dönmesini bekliyordu. Kafasını omzuma yaslayan Kira'nın saçlarını yavaşça okşamaya başladım. "Bence kayboldu." dediği anda Scott'a ters bir bakış atmam bir oldu. Beni fark edince susup önüne döndü. "Bu kadar olumsuz olmamalıyız." diye mırıldandım. Ortaya konuşmuştum ama Scott mesajımı almış olmalıydı. "Millet! Stephanie! Maria!" herkesin kafası tıpkı bir mirket gibi hızlıca sese döndü. Zoe el sallayarak ve mutlu şekilde geliyordu. İyi haberler getirdiği gözlerinin parıltısından belliydi. Birden herkesin gözüne arkasından gelen çocuk çarptı. Bizim yaşlarımızda bir gençti. Büyük ihtimalle Zoe direk yardım bulmanın en iyisi olacağını düşünmüştü. İkiside kısa sürede yanımıza gelip durdular.
"Vay kaybolmamışsın. Peki kim bu?" dedi Scott düz bir tonda. Bu çocuğa nolmuş? Ben götürülmeden önce -o küçükken- çok tatlı,canlı ve samimi biriydi. Değişti deseniz bile ben ayrılırken o kadar küçük değildi. En az onlu yaşlarındaydı. "Tanıştırayım. Bu Frederic-Frederic bunlar Maria,Kai,Castiel,Kira,Scott,Eric,Stephanie." derken hepimizi teker teker göstermişti Zoe. Hepimiz yavaşça kafa salladık. Frederick isimli genç hafif tebessüm etti. "Memnun oldum. Zoe zor durumda olduğunuzu söyledi. Sizi kaldığım yere götürmek için almaya geldim bende."
"Senle gelirsek sende bi' denek olma riskini üstleneceksin." diye sözcükler ağzımdan yavaşça döküldü. Sesimi soğuk tutmuştum. Bizi bu kadar kolay bırakmış olamazlardı. Mutlaka izliyorlardır ve dönersek eğer başkalarını da peşimizden sürükleyemem. En azından ben yapamam. Çoğunun gözleri bana döndü. Beni soğuk görmeye alışık olduklarını sanmıyorum. Scott hariç....
"Abla konuşalım biraz." derken Scott,ben ayaklandım. Tek ayağım üstünde hafif sektiğim anda Scott koluma girerek bana destek oldu. Ona tebessüm edip ekipten bir kaç metre uzaklaştık. Taa ki onlar gözden kaybolmaya başlayana kadar. Durduğumuzda Scott beni eğrilmiş eski bir ağaca oturtturdu. O da karşımdaki çimenlere bağdaş kurarak yerleşti. "Konu neydi?" dedim sakin bir sesle. "Bilmek istiyorum." Hafif göz kırpıştırıp sorgular gibi baktım.
"On yıl öncesini. Sana göre daha uzun olan ama burda geçen o on yılı." O öyle dedikten sonra bir süre durup düşündüm. Bahsettiği konuyu anlayınca yüzüm ifadesizleşti.
"Anlatmanı istiyorum: Kai ve Kira'yı bana bırakıp beni yolladıktan sonra olanları." konuşmak istemiyordum. Kafamı yavaşça çevirdim. Yan gözle gördüğüm kadarı ile Scott kaşlarını çatmıştı. Vücudunu dikleştirdi. "Abla bana cevap ver." Scott'un sesi yüksek değildi ama yeteri kadae sertti.
"Scott." dedim sesimi sakin tutarak ama hâlâ gözlerine bakmıyordum. Bir iki saniye durduktan sonra devam ettim. "Zorlama lütfen. Zamanı gelince,bilmen gerekiyor ise öğrenirsin." sesim hala sakindi.
Lütfen üsteleme...
Lütfen üsteleme...
Lütfen üsteleme...
Lütfen...
"Abla anlat bana şu olayı." dizlerimde duran elerim yumruk olurken eteğimi de hafif sıkmış oldum. Scott fark ediyordu bunu ama merakı ağır basıyordu,bilmek istiyordu. Neleri kaçırdığını uzun bir aradan sonra öğrenmek istiyordu.
"Scott." dedim yavaşça. Direk sus demiyordum ama ses tonum bunu belli ediyordu. Scott iç çekerek önüne döndü. Çalıların için birden hışırtılae dönünce ikimizde hızla o tarafa döndük. Eric yavaşça çalıların arasından çıkınca rahatlamıştım.
"Artık gidiyoruz. Sohbetinizi bölmesim ya?" diyen Eric'e Scott şöyle bir bakıp ayaklanırken olumsuz anlamda kafa sallayarak gitti. Eric bana bir de bacağıma baktı. Bende bacağıma bakarken birden ayaklarım yerden kesiliverdi. Hızlıca baktığımda Eric beni sırtlamıştı.
"Kollarını boynuma sar. Düşmeni istemeyiz,değil mi?" arkasında olduğumdan suratını ve ifadesini göremiyordum. Beni iyice tutup ilerlemeye başlarken bana hafif bir kızarma gelerek kafamı çevirdim. Diğerlerinin yanına vardığımızda bize bakarak sıratan bir iki kişi olduğuna emindim. Hafif daha pembeleşerek diğerleri ile göz teması kurmamaya çalıştım.
Kısa süre sonra herkes toplarlanmış ilerlenmeye başlanmıştı. Üstelik ben hala Eric'in sırtındayım. Kafası dibimde olduğundan ondan hoş,ferahtalıcı bir koku geliyordu. Sanırım kızarmaktan bayılacağım. Hafifçe derin bir nefes alıp verdim.
Göz kapaklarım ağırlaşmaya başladığında kendimi hala dik tutuyorum sanıyordum ama kafamı Eric'in omzuna koymuştum bile. Günün yorgunluğuna hoş bir koku ve yumuşak bir meltem eklenince göz kapaklarım daha da ağırlaşmış ve sonunda vücuduma laf dinletemeyerek uyuyakaldım.
SelamXD biliyorum 'birazcık' geç yazdımXD hepsi sınavlar,makale,proje ve tiyatronun suçuXD en azından bştti Allah'a şükürX3 bıbıX3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dead End
PertualanganYine mi aynı yalanlar? Cidden sıkıldım... Benim küçükken içtiğim anda ne oldu? Kim onu söküp kökünü kazıdı? Bir karar? Bir kişi? Bir olay? Bir gerçeklik? Ya da sadece söylediğim yalanlardan biri? Hayal kurmayı bıraktım ki hayal kırıklığına uğramayım...