Maria'nın Ağzından
Gemi parçalandıktan sonra ne oldu? Doğru,Dünya'ya indik ama inerken bir şeylere çarpmamız ile sert bir iniş yapmıştık. Yani yapıyorduk. Nereye gitsem bela açıyorum. En başından bu görevde olmamalıydım.
Kafamı toplamak için biraz durup gözlerimi açtım. Kafamda bir sıcaklık hissediyorum. Gözlerimi tam açmadığım için etrafta oluşan bulanıklık,ben gözlerimi tamamen açınca gitti. O esnada Castiel ve Alexandra'da kendilerini yeni toparlıyor gibiydi.
"İkiniz iyi misiniz?" derken kafa silkti Alexandra. Castiel onaylayan bi mırıltı çıkarırken ben sessizce doğrulup kafamı ovaladım. Evet,cidden kafamda bir sıcaklık var.
"Umarım civarda en azından sargı bezi vardır." dedim. Sesim hafif mırıltı halinde çıkmıştı. Küçükkende -yakalanmadan önce- havadan yere doğru çok kez çakıldım ama bu seferki cidden acıttı.
"Bu konuda sana hak veriyorum. Benim kanadıma metal saplanmış. Yinede ilk sana kullanılsın. Kafandan kan akıyor." ben kafamda sıcaklık var demiştim.
"Bindiğimiz aracın içinde görmüştüm. Uzağa düşmüş olamaz." derken Castiel ayaklanıp çevreye bakınmaya başladı. Malzemeleri bulduktan sonra işimizi halledip çevreye bakınarak ilerlemeye başladık. "Diğerleri nerede acaba?"
"Umarım çok uzakta değillerdir." diye mırıldanarak Alexandra'yı yanıtladım.
Birilerini ya da bir şeyleri görme umudu ile bir ağaca tırmanma kararı aldık. Ama Alexandra bir kanadını kullanamadığı için uçamazdı. Geriye Castiel ve ben kalıyor. Bende Castiel'i ikna edip tırmandım. Kanatlarım kesildikten sonra ağaçlara tırmanıp inmede baya bir hızlandım.
"Ordan birilerini görebiliyor musun?!" aşağıdan seslenen Alexandra'yı her ne kadar yok saymak istesemde çevremde Castiel ve Alexandra dışında kimse yok. "Hayır!"
"Yanına geleyim mi?!" ben göremiyorum sankide. Hem kendi çıkabilecek sanki. Olumsuz anlamda göreceği bir hareket yapıp biraz daha bakındım. Sıradan,sık ağaçları olan bir orman...
Aşağıda da olsa şu kızın kanatları çok gözüme batıyor....
"İnebilecek misin?!" bu sefer seslenen Castiel oldu. Tuhaf hissettiriyor. Bir müddet yukarda olduğum için esen melteme yüzüme esmesi için biraz daha durduktan sonra kendimi atarcasına aşağı indim.
Şu ana kadar yükseklerde esen,bazen yüzünü okşayan,bazen içindekileri alıp götürürcesine esen rüzgarın verdiği his kadar rahatlatan bir şey bulmadım. Sahi tenimde en son ne zaman rüzgarı hissetmiştim?
"Hiç bir şey yok. Tabii ağaçları saymazsak." onlar düşünceli bir hal alırken ben her defasında inatla yüzüme gelen bir kaç tutam saçımla inatlaşmaktan vazgeçerek yüzümün bir kısmını kapatmasına izin verdim. En azından böylece ifademi belli etsemde çok gözükmez...
"Yürümekten başka çare yok o zaman. Ormanın çok derinlerinde değiliz. Bakarsınız birini buluruz." dedikten sonra Castiel cevabımızı bekler gibi gözlerini bize çevirdi. Dediği mantıklı. Onu kafamla onaylarken elimle sakince ileriyi gösterdim.
"Ağaçlar arasında küçük küçük boşluklar vardı. Belki ev ve benzeri bir şeyler vardır. Öyle ise -birilerini bulamazsak bile- kalacak yerimiz olur." bu sefer Castiel beni kafası ile onaylayınca yürümeye başladık. Alexandra da arkamızdan sessizliğini koruyarak ilerledi.
★★★★★★★★★★★★★★
"Bir şey görüpte söylememezlik yapan yok değil mi?" diye kendi kendime mırıldandım. Çünkü hala bir yere varamamıştık. "Üstelik sanki bu ağacın yanından onuncu geçişimiz." derken yanımdaki ağaca baktım. Evet,cidden aynı ağaç.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dead End
AdventureYine mi aynı yalanlar? Cidden sıkıldım... Benim küçükken içtiğim anda ne oldu? Kim onu söküp kökünü kazıdı? Bir karar? Bir kişi? Bir olay? Bir gerçeklik? Ya da sadece söylediğim yalanlardan biri? Hayal kurmayı bıraktım ki hayal kırıklığına uğramayım...