Keyifli okumalar minik kuşlar🤍
Beni idelirukiye buraya basarak takip edebilirsiniz!
🕊️
Dünyanın bir işleyişi vardı. Güneş doğar, gün ağarır, gece olur; bir an aya selam yollar, bir an gündüzü uğurlardık. Bitmeyen ve mükemmel işleyen bir döngüydü bu. İki insanın birbirini tanıması, sevmesi, birbirine güvenmesi, âşık olması gibi... Ama bu döngü, mükemmel değildi. En azından benim için. Bu bir çark ise ben, bu çarkın dişleri arasında sıkışmıştım.
Göğüs kafesime saplanan küçük bir ağrının beni bu kadar alaşağı etmesi beklenmedik bir şeydi. Küçüktü, küçücüktü ama canımı yakıyordu. Acı o denli büyüktü ki bağıra çağıra ağlamak istiyordum. Ciğerlerimi dolduran, oksijen değil de zehirdi sanki, o ağrıyı besleyen bir zehir. Kabul etmek istemesem de buna ben sebep olmuştum.
İnsan kendi elleriyle ölüm fermanını imzalayabilir mi?
İnsan kendi elleriyle ölüm fermanını seve seve imzalayabilirdi.
Bir gün buraya geleceğimi asla tahmin etmezdim; Urfa'da, ailemin mezarının birkaç metre uzağında, arabamın içinde oturuyordum. Lakin inmek için cesaretimi toplayamıyordum. Mezarlar boştu. Bunu öğrenmemin üstünden çok az bir zaman geçmişti. Yıllardır onlara kavuşmayı bekleyen benliğim, orada
olmadıklarını bilmesine rağmen hareket edemiyordu. Mezar taşlarının üzerinde yazan isimleri okuduğumda, 17 yaşında olduğum zamana yeniden dönmekten korkuyordum.Yapmak zorundasın, dedim kendi kendime. Ellerimle direksiyonu sıkıca kavradım. Yaşamadan bitmez hiçbir acı. Yaşa, en azından eksilsin.
Beni kendime getirmesini umduğum derin bir nefes aldım, cesaretimi toplayıp arabadan indim. Beni yalnız bırakmayan Reşat'ın uzattığı eşarbı başıma bağladım. Yorgun bir sesle, "Neredeler?" diye sordum.
Reşat, tüm yolculuk boyunca ağlamalarıma şahit olmuştu. Kendimi kaybedeceğimi sandığım anlarda bana su şişesi uzatıp, "Geçer," demişti. Sadece, geçer... Ne geçerdi, nasıl geçerdi, bilinmez ama buna inanmak isteyerek, uzattığı şişeden birkaç yudum içmiştim. Geçerdi. Ama ne zaman, nasıl?
Solgun yüzüme üzgün bir ifadeyle baktı. Konuşmadan, kafasıyla işaret ettikten sonra önümden ilerlemeye başladı. Sarsak adımlarla onu takip ettim. Bastığım her yere acıyı götürüyordum sanki. Çürümüş bedenlerin, en ufak bir sızıyı bile hissedemeyeceği mezarlığın ruhunu, kendi ruhumun derinliklerinde hissediyordum. Ölü gibiydim ama canım acıyordu.
Canım çok acıyordu.
Attığım her adımda, geçmişten gelen sesler duyuyordum. Yıllardır süregelen gerçekle tekrar tekrar yüzleşiyordum. Benim annemle babam ölmüştü. Benim annemle babam öldürülmüştü. Ailemin mezarına gelebilmek için yıllarca heder olmuştum. Şu an, böyle bir durumda gelmiş olduğum için şaşkındım. Yanımda abim olur, elimi tutar, yanındayım der diye düşünmüştüm. Hayat bana oyunlar oynamaktan geri durmadı, isteklerim yalnızca içimde kaldı.
Mezarlığın kasvetli havası, içimde yankılanan çığlıkların artmasına sebep oldu. Kollarımı göğsümde birleştirdiğimde, yalnız kalmak istemediğimi fark ettim. Dedem yanımda olmak istediğinde, onu reddetmemeliydim.
Pişmanlığımı yaşamak için geç kaldığımı fark ettiğim anda boğazımdan aşağı doğru akan nefes, ciğerlerimi bir alev gibi yaktı. Onların karşısındaydım. O an gelmişti ve buğulu gözlerim mezar taşlarının üstündeki isimlere değdi. Ailemin adını görünce, olduğum yerde kalakaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLÂL | RAFLARDA
Teen Fiction🥀 "Geçmiş, bazen mutlu bir anı bazen acı bir tebessüm. Bazı zamanlarda ise adı konulamayan duygunun adı..." Eflâl... Ölüme ve insanlara karşı gardını almış genç bir kadın... Korkuyla attığı her adımın, hayatından çaldığını fark edemeyecek kadar k...