Kafeteryada otururken elimdeki pipeti masaya bastırıp işlevini tamamen yitirmesine sebep olurken kaçamak gözlerle bir ona, bir de tepsimin yanında duran "Özel Seoul Lisesi Geleneksel Dönem Münazaraları Yirmi Üçüncü Yıl Kazananı" yazan plakete bakıyordum.
"Biraz da bana bak, Taehyung." Demişti karşımda oturup benim aksime normal bir şekilde yemeğini yiyen Yoongi.
"Geberteceğim onu." Dedim, hala gözlerimi Yoongi Hyunga çevirmezken, hâlâ ona ve sırıtan suratına bakarken. Arkadaşlarıyla oturmuş bu kadar sevinçli bir şekilde, kahkahalarla konuşmasının tek sebebi bugün beni günlerdir hazırlandığım münazarada yenmiş olması olmalıydı.
"Alt tarafı seni yendi, Taehyung. Ne bu celal? Ölmeyeceksin ya, insan gibi yemeğini ye adamı hasta etme." Yoongi Hyungun hafif azarıyla kafamı Jungkook'tan çevirip önümdeki tepsiye gömülmüştüm.
Sorun da buydu, sorun da beni yenmiş olmasıydı. Benim için önemli olan şeylerde, beni geçiyor olmasıydı. Bunu yaptığı ilk sefer değildi ancak bardağı taşıran son damlaydı. Bin kişilik konferans salonunda beni yenip, ödül takdim edildiği sırada "Aslında o kadar da çalışmamamıştım..." diyerek elini ensesine götürüp "Taehyung'un gecesini gündüzüne katarak çalıştığına eminim. Bu yüzden plaketi ona verseniz daha iyi olur hocam." Demesi, onu boğazlayarak öldürmek istememe sebep oluyordu.
Yine günün kahramanı, günün centilmeni olmuş, ben de kendi halinde gecesini gündüzüne katana kadar çalışsa da Jeon Jungkook'un genel kültürünü bile geçemeyen vizyonsuz öğrenci olmuştum.
Bu cam plaketi onun kafasında kırmak istiyordum.
Yemeğimi yerken acaba hâlâ hayatta ve mutlu mu diye ona dönüp baktığımda gözlerimiz kesişmişti. Sırıtkan suratı biraz daha gevşemiş, ama yüzündeki gülümseme hâlâ dudaklarında yer ediniyordu. Ayağını salladığı için hafiften sarsılan vücudu, ve anlamlandıramadığım gözleriyle çekinmeden bana bakmaya devam ediyordu.
"Ne var!" Diye bağırdım. "Ayı mı oynuyor?"
Bağırmamla birlikte kafeteryadaki çoğu gözün bize dönmesiyle beraber kendimden emin duruşumu bozmadan ona bakmaya devam ettim.
Yoongi Hyungun 'ne yapıyorsun, gerizekalı?' dercesine dürtüşünü kâle almadan, kendimden ödün vermeden utanmaz Jungkook'un gözlerine bakmaya devam ediyordum.
Tüm kafeterya Jungkook'un vereceği cevabı bekliyordu. Herkes bir bana, bir ona bakıyor, aradan birkaç kişinin uğultusu duyuluyordu.
Günün alçak gönüllüsü, benim gözümde sadece alçak, Jeon Jungkook bacağını sallamayı bırakmış, masaya dönük olan bedenini tamamen benden yöne çevirmişti.
"Ayı olamayacak kadar güzelsin, Taehyung!"
Bana karşılık olan bağırtısıyla, kesik uğultular kocaman bir çığlığa dönüşmüş, kimi öğrenciler birbirlerini gömleklerinden tutarak sarsmaya başlamıştı.
Ne diyeceğimi bilemediğimden değil, evet kesinlikle, cevap vermeye tenezzül etmediğimden oturduğum masadan tepsimi de alıp kalkmış, kolumun altına o aptal plaketi yerleştirmiştim.
Tam önüne gidip belimle kolum arasında sıkıştırdığım plaketi, kollarımı gevşeterek 'yanlışlıkla' düşürüp, tuzla buz olmasına sebep olduğumda, "Tüh ya, kırılıverdi." Demiştim. "Neyse sen çok çalışmamışsın ya, üzülmezsin artık." Diye de eklemiştim.
Hâlâ nasıl oluyor da sinirlenmiyordu, nasıl oluyor da yapılı bedenini benim beynimi akıtmak için kullanmıyordu bilmiyordum ancak o aptal suratındaki gülüş bana bakmaya başladığı ilk andan beri duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
paradise 𐤀
Fanfictionokul birincisi taehyung'un başarısız olduğu tek konu jungkook'un aşkını fark etmekti. |frenemies to lovers|