Jungkook'u ağaçların arkasında ağlarken yakalamamın üstünden on gün geçmişti. Bu süre zarfında Jungkook çokça değişmişti.
Mesela şu sıralar bana gereksiz yılışıklık yapmıyordu. Gerçekten iki arkadaş gibiydik, bana derslerde bilemediğim konularda yardım ediyor, ben de onunla notlarımı paylaşıyordum. İki medeni insandık, evet.
Ancak ben, hayatımda hiçbir zaman bu kadar yabani olmak istememiştim.
Tamam ilk başlarda onun aptal ve şımarık hareketlerinden son derece rahatsızlık duyuyordum, onu bir kaşık suda boğup on yerinden bıçaklamak falan istiyordum ama sonradan onun bu küçük şapşallıklarına ve gıcık oluşuna alışmaya başlamıştım. Şimdi onların yokluğu sanki sigaradan uzun süre uzak tutulmuş bir müptelaymışım gibi hissettiriyordu bana. 'İçmeyi sevmiyorum ama, alışkanlık işte.' diyenler var ya, tam olarak öyle hissediyordum.
Jungkook'un bu denli sakinleşmesinin sebebini merak etmiştim. Yüksek ihtimal onu ağlarken görmemden kaynaklanıyordu, salak, erkekliğine laf koydurmuyordu, ne kadar klişe, neyse, bir insanın ağlaması kadar doğal bir şey yoktu aslında. Onun birinden hoşlandığını da biliyordum, belki bu yüzden bana karşı davranışlarında çekingendir.
Her ne sebeple olursa olsun eski Jungkook'u kesinlikle geri istiyordum.
Bir önceki derse girmemiş olduğu için teneffüste sınıfta belirmesiyle şaşırmıştım. Ders asacak biri değildi, bu hareketlerine çok sinir olmaya başlamıştım. Aşk başka ders başkaydı sonuç olarak, hoşlandığı kişi için kendini bu derece salmasına kızıyordum.
"Hey Tae, sen kesin not almışsındır bana da atarsın olur mu?" Hal ve hareketleri, sözlerinin aksine notların umrunda olmadığını o kadar belli ediyordu ki, sadece lafın gelişi söylediğini anlamak çok da zor olmuyordu. Evrenin nasıl oluştuğuna olan merakımdan çok Jungkook'un bu ani ve anlamsız değişiminin sebebini merak etmeye başlamıştım ve bu son derece sağlıksızdı. Koskoca evrenden bahsediyoruz, Jungkook. Üstelik sen o evrenin yanında minicik bir parazit gibi kalırken, sana olan bu merakım kesinlikle ama kesinlikle çok sağlıksızdı.
Murphy kurallarını iliklerime kadar hissediyordum. En başta Jungkook'un gevşekliği ve bana olan samimiyetinden her ne kadar nefret etsem de şuan sanki üzerinden yıllar geçmiş gibi eski günleri yad ediyordum. Bir şeyi ne kadar çok isterseniz olmaz, evet, Murphy kuralları hiçbir zaman insanı mutlu etmemiştir.
"Jungkook suratından 'not sikimde değil.' ifadesini silip diğer derslere gireceğini söylersen tabii ki de sana notları atarım."
Sıramızın önünde dikilirken yüz ifadesinin farkında olmadığını anlayacak oldu ki, bir anda küçük bir gülümseme sundu bana. "İfademi değiştirebilirim ancak ders konusunda söz veremem, canım."
O niyeymiş?
"Neden, dersten önemli ne var şuan? Okul saatleri içerisindeyiz."
Jungkook madem okulla işin yoktu o zaman derslerinde de biraz kötü olsaydın da en azından benim okul kariyerimi de riske atmasaydın. İstemem yan cebime koy tavırların benim başarımı etkiliyordu resmen.
"Dışarı çıkacağım, randevum var."
Evet, bunu beklemiyordum. Aslında bakarsanız karşımdaki kişi koskoca Jeon Jungkook'tu. Randevuya çıkması son derece olağan bir şeydi. Hem zaten hoşlandığı biri vardı, demek ki kıza açılmıştı ve randevuyu kapmıştı. Ah, ne mutlu Jungkook'a!
Gerizekalı Jungkook.
"Bir şey demeyecek misin?" Sorar gözlerle bana bakıyordu. Bir beklentisi vardı sanki, zaten kocaman olan gözlerini iyice açmış bana bakıyordu, tanrım, o kadar tatlı görünüyordu ki! Birazdan randevusu olan birine tatlı demem ne kadar da komikti. Üstelik yüksek ihtimal uğruna ağladığı kızla çıkacağı romantik bir randevu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
paradise 𐤀
Fanfictionokul birincisi taehyung'un başarısız olduğu tek konu jungkook'un aşkını fark etmekti. |frenemies to lovers|