Aşk, her gün uyanmanız için size bir sebep olabilir. Yatakta gözlerinizi açtığınız ilk andan kafanızı yastığa geri koyana kadar, gün içinde, aşkınız için yaparsınız bazı şeyleri. Onu düşünür, onu görmek, dokunmak, öpmek istersiniz. Hele ki aşkınız tazeyse! O zaman sanki daha yeni doğmuş gibi cıvıl cıvıl olursunuz. 'Aptal aşık' gibi sırıtmak da buradan gelir.
bir de lisedeyseniz, her sabah okula gitmenizin sebebi o kişi oluverir birden. Benim için bu kişi Jungkook olmuştu.
Jungkook'un beni 7 çocuğuyla ortada kalmış dul kadınlar gibi bıraktığı günün üzerine, araya haftasonu girmişti ve onu üç gün görememiştim. Bu yenidoğan aşıklar için üç yüz gün demekti, bilmem bilir misiniz?
Pazartesi sabahı, daha kargalar yemeklerini yemeden, Euphoria Cassie misali kalkmıştım. Zaten çok da uyuyabildiğim söylenemezdi. Yoongi hyungla da doğum gününden beri konuşmamıştım çünkü Jungkook Jimin'e nasıl kızgınsa ben de Yoongi'ye öyle kızgındım. Anaokulundan beri ayrılmamıştık, sırf lisede ailemizden ayrı ve güzel bir şehirde okuyalım diye Daegu'dan Seoul'a taşınmış, bir de yan yana evler tutmuştuk, ama beyefendi bana sevgili yaptığını söyleyememişti. Yok ya, ben senin için partiler düzenleyeyim, biraz geç hatırlamış olsam da düzenledim sonuçta, sus Yoongi, sen bana sevgilini bile söyleme, öyle olsun.
Sırf onunla konuşmadığım için bugün okula tek başıma yürüyecektim zaten, of.
Hazırlandıktan sonra her zamanki gibi kahvaltı yapmadan evi terk etmiştim. Yoongi hyungla karşılaşmamak için birazcık erken çıkmayı da ihmal etmemiştim. Okulun başlamasına daha biraz olduğu için yavaş yavaş, temiz havayı içime çekerek yürümüştüm. Jungkook'u görmeme ortalama yarım saat kalmıştı, her adımımda kalbim daha hızlı atıyordu sanki. Tabii, o günden beri konuşmamamız gibi sorunlar mevcuttu ama halledilirdi bir şekilde. Belki de ona saldıracağımı, kızacağımı falan düşünüyordu ve benden uzak duruyordu. Olabilirdi böyle şeyler.
Kulaklığımı takmış son ses şarkı dinleyerek yürürken, yanımda duran arabayla dikkatim dağılmıştı. Film kaplı camlarından dolayı sahibini görmediğim ve tanıdık gelmeyen arabayla, biraz tırsmıştım. Sorar gözlerle cama bakıyordum ki, camın indirilmesiyle şoförle göz göze gelmiştim. Hayır, maalesef ki şoför Jungkook değildi, böyle şeyler anca filmlerde olurdu zaten, 'yeni bebeğimle seni gezdireyim.' gibi şeyler yani, kesinlikle bunu saniyeler içinde kafamda kurmadım, evet, şoför Namjoon denilen çocuktu.
Kendisini genel olarak Jungkook'ların öğlen yemeği yedikleri masanın müdavimi olarak biliyordum, hakkında başka bir bilgim çok yoktu. Ha bir de, bayağı güzel bir arabası vardı.
''Taehyung?'' demişti, güler yüzüyle.
''Namjoon?'' demiştim ben de, kulaklığımın tekini çıkarırken. Neden durduğunu anlamadığımı belli eden bir suratla ona bakıyordum.
''Görmüşken durmamak ayıp olur dedim.. İstersen gel ben götüreyim?'' Valla aslında fena olmazdı. Çünkü arabanın dıştan olduğu kadar içten de güzel olduğunu kendi gözlerimle görmek isterdim hem de hava bugün gereksiz derecede sıcaktı. Yani her türlü benim için yararlıydı.
''Olur, neden olmasın?''
Cevabımla, kapıyı benim için açmıştı. Ve evet, araba içten de çok güzeldi. Tank gibiydi resmen, hem komforlu hem de güvenliydi. Sanki uçakla kafa kafaya girsek birkaç çizikle kurtulurduk. Tamam biraz abartmış olabilirim ama anlayın işte, o kadar güzel bir arabaydı.
Zaten çok yolumuz yoktu, o yüzden sohbet açıp açmama konusunda kararsızdım. Zaten ne konuşacaktık ki? Çocuğu hiç tanımıyor sayılırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
paradise 𐤀
أدب الهواةokul birincisi taehyung'un başarısız olduğu tek konu jungkook'un aşkını fark etmekti. |frenemies to lovers|