Jungkook'tan, bugün beni arabayla alacağını ve okula beraber gideceğimizi belirten, aşkımlı maşkımlı bir mesaj ile uyanmıştım. Bana aşkım diyordu, aşkın mıydım gerçekten, Jungkook?
Tamam, yapmayacaktım böyle bir şey.
Ama ne yapayım, çiçeği burnunda bir aşıktım ben, sana aşıktım, her sabah kantinden aldığın çaya bile aşık olmuştum ben. Tahmin bile edemezdin.
Seven bir insanı mutlu etmek ne kadar kolaydı aslında. İki öpüyordun, güzel mesajlar atıyordun, ilgileniyordun ve o da mutlu oluyordu. Kedi bakmaktan daha kolaydı resmen, Jungkook, işin çok kolaydı.
Yataktan, uykumu son derece iyi almış şekilde kalkıp gerinmiştim. Suratımda farkında dahi olmadan yer edinmiş sırıtmayla, lavaboya doğru ilerlemiştim. Her zamanki klasikleşmiş rutinimi yerine getirdikten sonra, dün gece yıkayıp kuruttuğum üniformamı ütülemeye başlamıştım. Bir sen olamazdık ama, ben de üstüme başıma dikkat ediyordum, Jungkook, ne sandın?
Ütülediğim formamı üzerime giyerken, yakınlardan gelen kıkırtı sesiyle irkilmiştim. Ses dışarıdan geliyordu. Ve kesinlikle Jungkook'un kıkırtısı değildi. Daha çok, iki kişi sohbet ediyor gibi bir kıkırtıydı bu. Arada tam olarak anlayamadığım kelimer duyuyor, bir de bardağa çarpan kaşığın tıngırtısını işitiyordum. Camdan kafamı sarkıtıp bakındığımda, bu seslerin Jimin ve Yoongi'den geldiğini fark ettim. Beraber kahvaltı yapıyorlardı, oh valla! Keyiflerine diyecek yoktu. Kim bilir sabahın kaçında kalkıp o güzelim kahvaltıyı hazırlamışlardı, bir saniye, Jimin Yoongi'lerde mi kalmıştı? Bunlar da iyice evli çift gibi olmuşlardı.
Yoongi onlara baktığımı fark ettiğinde, tam bir şey diyecek olmuştu ki somurtarak kafamı içeri soktum. İyi ki sigara istemiştik, ayak küstü bir konuşmuştuk ya, hemen de nasıl gevşemişti! Avucunu yalardın Yoongi Hyung, daha seninle çok işim vardı.
Yoongi'ye benden sadece bir yaş büyük olduğu halde Hyung demem çok asalakça bir sebepten kaynaklanıyordu. Yoongi ile küçükken, Daegu'da, ailemiz bizi basketbol kursuna yazdırmaya karar vermişti. Yoongi Hyung, ne kadar istekliyse ben de o kadar isteksizdim. Toptan korkuyordum bir kere, kafama gelir de beyin kanamasından ölürüm diye kaçıp duruyordum toptan. Yoongi ise çok seviyordu, bana da öğretmeye çalışıyordu ancak bende o ışık yoktu.
Bir de gıcık bir koçumuz vardı, beni hiç sevmezdi. Takımdaki en iyiden en kötüye doğru dizerdi bizi, ben en sondaydım.
Bir de çok saçma bir kuralı vardı, isterse aramızda bir gün olsun, yine de bizden büyük olan kişilere 'Hyung' dememizi istiyordu, demeyince de bizi saha etrafında on tur koşturuyordu, deli kadın, nefret ediyordum ondan. Neyse, işin özü, Yoongi'ye ağız alışkanlığı olarak Yoongi benden büyük olduğu için, ona Hyung diyordum. Alışmıştım artık, bazen dememeye çalışıyordum ama başarılı da olamıyordum. Bu da böyle bir anımdı işte.
Üstümün başımın yeterince düzgün olduğuna kanaat getirdikten sonra, çantamı hazırlamaya başlamıştım, hala sırıtıyordum alık gibi, çok komiktim, keyfime diyecek yoktu. Gözlerimin önünden gitmiyordu Jungkook'un yüzü, onu bir fanusta tutmak istiyordum, tamam biraz psikopatçaydı ama, hiçbir eksiği olmazdı fanusta yaşasa, ona gözüm gibi bakardım, gerçekten.
Kitaplarımı çantama koyarken aşağıdan gelen korna sesini işitmiştim. Jungkook, beni sabahları evden alman için illa manitacılık ilişkimiz mi olması gerekiyordu? Bence arkadaşken de böyle jestler yapabilirdin, bak o zaman hiç sana küfür etmezdim, belki de daha çabuk aşık olurdum, hiç işini bilmiyordun.
Ayrıca neden ilkokulda aşık olduğu kızın saçını çeken çocuklar gibi benimle uğraşmak gibi bir yöntem seçmiştin ki? Aklınla zorun mu vardı? Cazibeme kapılıp ne yapacağını bilememene veriyorum tüm bu saçma hareketlerini, elin ayağına dolandı biliyorum, aşıksın bana işte, kabul et, bayılıyorsun bana. Aptal seni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
paradise 𐤀
Fanfictionokul birincisi taehyung'un başarısız olduğu tek konu jungkook'un aşkını fark etmekti. |frenemies to lovers|