20-''Yoksa beni eve davet etmeyecek misin?''

1.6K 128 28
                                    

"Jungkook, bittik biz!"

Müdür bize uzaklaştırma verdikten sonra konuşma şansı bile vermemişti. Sadece çantalarımızı almamızı beklemiş, sonra da bizi futbol topu gibi okul alanının dışına şutlamıştı. Gerçekten bitmiştik.

Olduğum yerde tepiniyordum, endişeden, sinirden ve karşımda aptal aptal sırıtan Jungkook yüzünden her an bir sinir krizi geçirebilirdim. Kendime yalandan bir ölüm tasarlayıp, müdürümüzü vicdan azabından bitirmek için kendime cenaze bile düzenleyebilirdim. Bir şekilde okula geri dönmem, uzaklaştırma kararını iptal ettirmem ve pırıl pırıl sicilimi toparlamam gerekiyordu.

Hep bunlar senin başının altından çıkıyordu, Jungkook. Gerçekten artık tüm bu sevgililik işinin falan beni okul başarımda geçip başarımı perdelemek için uydurulmuş bir komplo olduğunu düşünmeye başlamıştım. Gerçekten, iki dakika sevgilimize arka çıkalım demiştik, onda da okuldan banlanmıştık.

"Aşkım saçmalama, müdür sinirden ne dediğini bilmiyor, yarın geçer siniri, 'Benim değerli, kıymetli can öğrencilerim, hadi gelin konuyu tatlıya bağlayalım.' Der zaten. Okulun iki dereceli öğrencisinin sicilini yakar mı sence?"

"Sen bu başarıları falan sırf başını belaya soktuğunda ceza almayasın falan diye mi kazanıyorsun? Bu kadar soğuk kanlı olmanın başka bir açıklaması olamaz çünkü. Şutladılar bizi okuldan, Jungkook? Bilmem farkında mısın!" Gerçekten delirmek üzereydim, ben böylesine stres olmuşken onun aptal saptal kendini bilmiş tavırları bana hiç iyi gelmiyordu.

Aslında bakarsanız bir yandan da dedikleri mantıklı geliyordu. Okul durduk yere, durduk yere dediğim de okulun çatısında adam döverken yakalanmıştık, neyse, neden en iyi okullara gidebilecek iki öğrencisini harcasaydı ki? Yani tamam bir disiplin suçu, hatta insanlık suçu işlemiş olabilirdik ama lanet olsun ki hala çok zeki ve başarılıydık işte. Huyumuz kurusun.

"Sevgilim benim ya! Ne kadar da akıllısın, hemen çözdün olayı!" Demişti, beni belimden çekerek arabaya sürüklerken. Nereye gidiyorduk, Jungkook? Ben kendimi okulun kapısına zincirlemeyi düşünürken sen beni nereye götürüyordun tanrı aşkına?

Beni zorla da olsa arabaya bindirmiş, çok bilmiş tavırlarıyla arabayı sürmeye başlamıştı. Şu an çok havalı ve müthiş yakışıklı gözükmesiyle bile ilgilenemiyordum. Tek bir yanlışımın bile olmadığı bunca yıllık öğrenim hayatımın, bu gün itibarıyla içine etmiştim çünkü.

Ancak yine de, ilgimi çeken çok güzel bir detay yakalamıştım. Jungkook, elini attığı, arabanın ekranına bağlı olan telefonuyla gözlerimin önüne harika bir şey sermişti. Adıma yaptığı listeyi.

Şarkıları karıştırıyor, hangisini dinlemek istediğini bilmediğini çokça belli eden hareketleriyle beni çıldırtıyordu. Hangi şarkı olursa olsun sırf beni düşünerek dinlediğini bildiğim için bayılacaktım zaten, Jungkook. Bu hareketlere hiç ama hiç gerek yoktu.

Sonra çok güzel bir şarkı açmıştın.

Good Old-Fashioned Lover Boy.

Bana bakıp gülümsediğinde ben de ona gülümsemiştim, aptal, mükemmel bir şarkıydı bu. Onun beni düşünerek dinlemesi daha da mükemmeldi.

Bir de üstüne şarkıyı bağıra bağıra söylemeye başlamıştı, sanki yarım saat önce okuldan on günlüğüne kovulan biz değildik de, okul bize 'Aferin size, iyi ki dövmüşsünüz Namjoon'u, şimdi sizi ödüllendiriyorum.' demiş gibi davranıyorduk.

"Ooh, love, ooh, loverboy
What are you doin' tonight, hey, boy?
Write my letter
Feel much better
And use my fancy patter on the telephone.''

Her boy dediğinde bana bakmıştın, çok komik ve çok romantiktin, sana inanamıyordum, bu kadar iyi hissettirmene inanamıyordum.

Arabayla neredeyse iki saat gezmiştik. Sohbet etmiş, gülmüş, birbirimize bir süreliğine de olsa şu ceza işini unutturmuştuk.

Arabayı en sonunda evimin önüne park etmişti, sanırım bu güzel yolculuğumuzun sonuna geldiğimiz anlamına geliyordu, biraz, hatta bayağı üzülmüştüm.

Gözlerimin içine o kadar güzel bakıyordu ki, gülen gözleriyle bana öyle bir bakıyordu ki dayanamayıp onu kendime çekmiş, derin bir öpüşmeyi başlatmıştım.

Dudakları... Nasıl desem, en kaliteli yastıktan bile yumuşaktı, insanın öptükçe öpesi geliyordu.

O yumuşak bir şekilde öpse de ben öpüşmeyi sertleştirmek için elimden geleni yapıyordum, o da bunu beklemediği için bana ağzının içinden son derece etkileyici bir inleme sunmuştu.

Ölüyordum, sanırım, Jungkook, keşke bu derece muhteşem bir şey olmasaydın.

"Taehyung..." demiştin, dudaklarımızı ayırırken. Sesin öyle bir 'Lütfen seviş benimle, Taehyung.' havasında çıkmıştı ki eve girmeyi beklemeden bu arabada sana istediğini verirdim.

Kendini biraz toparlamaya çalışmış, bacaklarını oynatmıştın, evet, Jungkook, aynı sorun bende de vardı.

Ne diyebileceğimi bilmiyordum, daha önce kimseyi öperken böylesine etkilendiğimi hatırlamıyordum. Yani alt tarafı öpüşmek, insanı ne kadar yükseltebilirdi ki? Senle öpüşürken hiç öyle olmamıştı ama, Jungkook.

Ne diyeceğimi bilemediğimden, arabanın kapısını açıp kendimi dışarı atmıştım, evet bildiğimiz atmıştım, biraz sendelemiştim de.

Benim arkamdan Jungkook da çıkmıştı, ellerini okul pantolonuna sürtüyor, ne diyeceğini bilemiyordu, utanmıştı, aptal, çok tatlı gözüküyordu.

Sonrasında bu utangaç halinden kurtulmak için gözle görülür şekilde silkelenmişti.

"Ne o? Yoksa beni eve davet etmeyecek misin?"Demişti. Arsızdın, Jungkook.

Bu sefer heyecanlanan ben olmuştum, böyle bir şey beklemiyordum. Eve davet etsem ne yapacaktık ki? Oturup film izlemeyeceğimiz aşikardı.

"Neden hep sen benim evimdesin ki? Ben senin evini hiç görmedim, niye görmedim ben senin evini, ne saklıyorsun sen benden?" Demiştim.

Küçük bir kahkaha atmıştı, "Seni eve atmamı istiyorsan bunu açık açık söyleyebilirsin bebeğim." Demişti.

Ah, Jungkook, nasıl anladın? Buralarda harcanıyordun resmen.

"Bana bak!" demiştim, bugün Jungkook'a bana bak diyen ikinci kişiydim.

Sonrasında gülerek bana sarılmıştı, başımı boynuna bastırmış sarılırken bir o yana, bir bu yana sallanmaya başlamıştı.

Sonra çok hızlı fren yapıldığı belli olan bir arabanın sesiyle irkilmiştik, araba bizim evimizin önünde aniden park edilmişti. Şaşırarak ikimiz de arabaya bakmaya başlamıştık.

Ve arabadan, dünyanın en mükkemmeliyetçi insanı, canım abim, Kim Seokjin inmişti. Ben de işler ne zaman boka saracak diye bekliyordum zaten.

"Taehyung!" diye bağırmıştı hızla bize doğru yürürken.

"Neden telefonuma uzaklaştırma aldığına dair bir bildirim mesajı geldi?"

İşte şimdi bitmiştim, hem de kombolu olarak, çünkü hala Jungkook ile sarılıyorduk. Gerçekten bitmiştim, cenazem çıkacaktı.

************
Helloooo
Haşmetli Kim Seokjinin fice katılış şekline bakın yaa cok havalı degil miydi??
Hadi bakalım neler olcak???

paradise 𐤀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin