Jungkook ve Youngjae'nin karşılıklı atışmasından sonra, Jungkook vurmuştu gol olmuştu, neyse, eve dönüş yolunda uzun uzadıya düşünmeye koyulmuştum.
Zaten Yoongi Hyung sanki kuş olup uçmuştu. Ortalıklarda görünmüyordu ve bu da beni tek başıma kalıp düşünmeye sevk etmişti.
Jungkook'a karşı kendimi ne kadar doldurmuş olsam da aslında benimle uğraşmadığını fark etmek, kafamı biraz karıştırmıştı.
Eğer dünyanın en agresif ve gıcık insanı beni yendiği için bana karşı bu kadar kibar olacaksa, varsın yenileyim, diye düşündüm. Çünkü içimdeki anlamlandıramadığım his, bana bu durumun nedense beni özel hissettirdiğini bağırıp duruyordu.
Biraz gıcıklığı bırakıp, onun benimle arkadaş olmak isteme çağrısına yanıt verebilirdim mesela. Ben kârlı çıkardım. Hatta belki çok yakın olursak benim için bilerek yenilirdi, ya da ne bileyim gıcık olduğum insanları dövdürürdüm, hatta belki o lanet derecede güzel vücudunu nerede çalıştırdığını öğrenip onunla spora bile giderdim.
Yani aslında Jungkook'la arkadaş olmak çok kârlıydı.
Eğer yeterince yakın olursak belki bana hoşlandığı kişiyi de söylerdi kim bilir? Açıkçası nedense çok merak ediyordum. Eğer bana söylerse belki onu kıskandırmasına bile yardım ederdim. Yani, tamamen yardımcı olmak amacıyla, evet.
Bu arada Yoongi Hyung gerçekten ölmüş olabilir miydi? Acaba Jungkook'un onu hafif azarlamasını kendine yediremeyip eve gidip kendini küvette boğmuş muydu? Eğer öyle bir şey varsa kesinlikle vicdan azabından bir daha uyumazdım.
Tüm günümü Yoongi Hyungu merak ederek geçirmek istemediğim için adımlarımı daha da hızlandırıp bir anlığına Jungkook'u unutup onun evine doğru yola koyuldum.
Topuklarımı müsait yerlerime vura vura onun evine vardığımda, balkon kapısının açık olduğunu gördüm. Belli ki evdeydi. Oh be, ölmemişti. Bir daha uyuyamayacağım diye çok korkmuştum.
Neden bana haber vermeden okuldan ayrıldığına dair onu azarlamak için kapısını çaldım. İçerden gelen kıkırtılara bakılırsa, belli ki biriyle beraberdi.
Oha yok artık, Yoongi Hyung eve birini mi atmıştı?
Kapıyı çalmamla birlikte kıkırtılar birden kesilmiş, bir şeylerin yere düşme sesi gelmişti.
Of, sanırım Yoongi Hyungu çok ama çok yanlış bir zamanda rahatsız etmiştim ama olsun, onun bu haliyle kırk yıl dalga geçmek için yeter de artardı bile.
Kapının hızla açılmasıyla oluşan rüzgar ve üstü çıplak Yoongi Hyung yüzüme çarpmıştı. Nefes nefese kaldığını onaylayan hızla yükselip alçalan göğsü ve biraz önce bayağı ateşli bir öpüşme yaşadığını gösteren kırmızı dudakları ve dağınık saçlarıyla, bana hiçbiri belli olmamış gibi bir gülümseme sunmuştu.
"Taehyung!" Demişti gülen yüzüyle, "Senin burada ne işin var?"
Hayır yani anlamıyorum. Ne demek ne işin var burada? Öğleden sonra ortalıktan kaybolan ben miyim? içeride onu öpen kişi her kimse dudaklarından beynini de vakumlayarak çekmişti belli ki.
"Öğleden sonra okulda yoktun Hyung. Merak ettim." Dedim, gülmemek için zor tuttuğum suratımla.
'Anladım.' Dercesine kafasını sallamış, "İçeri buyurmaz mısın?" Demişti. Kibarlık olsun diye sorduğu o kadar belliydi ki.
"Yok," dedim. "Üçlü sevmiyorum."
Sonrasında da hiçbir şey demeden onun bahçesinden kendi evimin bahçesine atladım.
Vay be. Herkesin sevgilisi var, çok yalnız hissettim. Yani sevgilisi olmasa bile bir sevdiği vardı sonuçta. Mesela Jungkook'un bir sevdiği vardı, neden sürekli bunu düşünüyorum, yeter artık, keşke benim de bir sevdiğim olsaydı. En azından aptal aptal gülümser, onu görmek için zaman kollar ve vaktimin hızlı geçmesini sağlardım ama yok, etrafımda sevilecek biri yoktu.
Eve girip yine her zamanki gibi duşa girmek için yukarı kata çıkmıştım. Belli ki bu gün Yoongi Hyungtan bana yâr olmayacaktı, akşam yemeğini kendim hazırlamam gerekiyordu. Kendim hazırlayıp, tek başıma yemem lazımdı ve of, bugün çok yalnız kalmıştım. Kalbime iyi gelmiyordu.
Ama yapacak bir şey yok, olanla ölene çare yoktu sonuçta.
Elimi hızlı tutup duştan sonra giyeceklerimi hazırladım. Eğer yemeğe Yoongi Hyunga gitmeyeceksem yemek hazırlamak için ekstra vakite ihtiyacım vardı çünkü daha çalışacağım bir sürü ders vardı.
O yüzden kendimi hızla duşa atmıştım.
*
Duştan çıktığımda Jungkook'tan beş cevapsız arama beklemiyordum. Üstüne bir de "görünce ara Taehyung." diye bir mesaj atmıştı.
Jungkook, söylemesen aramayacaktım ya, gerçekten. Yani beş kez aramışsın ama benim hiç umrumda olmazdı, iyi akıl etmişsin mesaj atmayı.
Gerizekalı mısın, Jungkook? Herhalde arayacaktım.
Islak ellerimi kurulayıp, rehberi açtım. Jungkook'u arayıp kulağıma telefonu götürdüğümde ikinci çalışta açmıştı.
"Taehyung?" Demişti, meraklı sesiyle. "Müsait misin?"
"Ne oldu Jungkook rüya gördün de ölüyor muydum yarın yokmuşçasına arıyorsun?" Demiştim.
"Düzgün konuş Taehyung! Ölüm falan, güzel ağzına hiç yakışmıyor o pis kelime. Müsait misin diye sordum sana." Demişti bana. Ağız nasıl güzel olabilirdi ki? Ya da olabiliyorsa da nerden biliyordu ağzımı, öpüşmemiştik sonuçta...
"Duştan çıktım... Müsaitim." Dedim. Duştan çıktığımı belirtmek istemiştim sebepsizce. İçimde bir yerlerde, onu etkilemek isteyen biri vardı, sanırım, of bilmiyorum, emin değilim.
Çıkardığı birkaç hırıltılı ses etkilendiğini göstertiyordu ki kendimce bir zafer kazanmış gibi gülümsemiştim.
"Anladım..." demişti, "Çilek kokun burnuma kadar geldi."
Ne koktuğumu biliyordu.
Ben de onunkini bilseydim keşke. Yani, demiştim ya hani saçları çok güzel falan diye, o açıdan...
Ona cevap vermemiştim. Nasıl koktuğumu bilmesi beni nedense utandırmıştı.
Sessizliğime karşı küçük bir kahkaha atmış, benim yerime konuşmuştu.
"Bu akşam hiç işim yok, işim olmak ister misin?"
*
İkisi de birbirinden dengesiz artık şaşırmadığınızı düşünüyorum...Keşke Taehyung olsam... Bir güncük.. Hiç öylesine...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
paradise 𐤀
Fiksi Penggemarokul birincisi taehyung'un başarısız olduğu tek konu jungkook'un aşkını fark etmekti. |frenemies to lovers|