twenty-six

3.4K 397 190
                                    

Yaklaşık on dakikadır bir çocuk parkının bankında oturuyorduk. Hava almak istediğim için kapalı bir yere gitmeyi tercih etmemiştim. Haziran ayında olduğumuz için hava sıcaktı, altında bulunduğumuz ağacın gölgesi sayesinde rahattık.

"Minho'yu seviyorsun, değil mi?"

Şaşkınlıkla ona baktım. Evet, onların yanındayken bana yakın davranıyordu fakat ben Minho'ya karşı öyle bir harekette bulunmamıştım. Minho'nun beni sevdiğini bildiklerini biliyordum sadece, benim hislerimi bilmesini beklemiyordum.

"Hiç şaşırma, gözlerinin içi parlıyor ona bakarken. Sen saf bir şey olduğun için bizim anladığımızı fark etmedin sadece."

"Vay canına... Yanınızdayken dikkatli olmalıyım öyleyse." Şakaya vurup gülümsediğimde karşılık vermişti. Diğerlerine göre daha samimi ve sıcak kanşı oluşuna seviniyordum, en azından düzgün sohbet edebileceğim biri vardı.

"Hey, Jisung"

Oynayan çocukların üstünde olan gözümü tekrar ona çevirdim. Konuşmayı seviyordu, hoşuma gitmişti bu özelliği. Birinin olup olmadığını kontrol ettikten sonra biraz kulağıma doğru eğilip konuştu.

"Minho beklemek istemez, büyük ihtimalle doğum gününün gecesinde yaparsınız. Ondan öncesinde bana gelmeyi unutma, tavsiye vereyim sana."

Göz kırpıp kıkırdaması yüzünden kızarmıştım. Bu tür konulardan zaten uzaktım, biriyle konuşmak ise beni daha da utandırmıştı. Okulumdaki öğrencilerin sessiz olmayan konuşmaları yüzünden birçok kişinin ilk deneyimlerini duymuştum. Başkası deyince rahatsız edici geliyordu ancak işin içinde olduğum için fark etmiştim ki, heyecan vericiydi de.

Yani, az çok fikirlerim vardı ama Felix'in tavsiye olarak adlandırdığı şeyleri öğrenmek isterdim. Minho'nun takılacağını sanmıyordum zaten ama onun hevesini de kırmak istemiyordum...

Ne düşünüyorum ben?!

"Neyse hyung, bunun için biraz daha zaman var nasılsa. Başka bir zaman düşünürüz."

Kafasını aşağı-yukarı salladıktan sonra oyun oynayan çocukları izlemeye devam ettik. Gülüş seslerine karışan kuşların ötüşleri huzur doluydu, tüm gün dinleyebileceğim kadar güzel geliyordu kulağa.

"Hannie, pamuk şeker ister misin?"

"Olur hyung,"

Oturduğumuz yerden görünen satıcıya doğru ilerledi, kendisine de aldığını görünce kıkırdamıştım. Felix hyung benimle birlikte çocuk oluyormuş gibi gelmişti.

Satıcıyla konuşmaya başladığında gözümü ondan çekip etrafa bakınmaya devam ettim. Tam o sırada ise arkamda bulunan ağaç ve çalılıklardan bir takım sesler geldiğini duydum, kırılan bir dal parçasını andırıyordu. Ancak o tarafa baktığımda kimseyi görememiştim. Başıma güneş geçmiş olmalıydı.

Felix hyungun nerde kaldığını düşünürken bir ses daha duydum. Biri ağlıyor gibiydi ve gittikçe yakınlaşıyordu. Bana doğru gelen küçük bir kız gördüğümde endişelenmiştim, yalnızdı ve ağlarken kapattığı gözleri yüzünden önüne dahi bakmıyordu.

"Hey, neden ağlıyorsun?"

Evet, insanlarla konuşmayı beceremeyen ben için bu halim iyi sayılırdı.

"Annemi bulamıyorum, kayboldu!" Deyip hıçkırarak ağlamaya devam etmişti. Kaybolan annesi değil oydu asıl, farkında değildi.

"Gel bulalım o zaman anneni, son gördüğünde neredeydi?"

Gidip elini tuttuktan sonra beni yönlendirdiği yere gittim. Felix hyunga haber vermek için satıcının bulunduğu yere doğru bakmıştım ama görememiştim. Hızlıca gidip gelirdim zaten, yokluğumu bile fark etmezdi.

Birkaç dakika sonra parkın başka başka bir tarafına geldiğimizi fark etmemle tedirgin olmuştum, sonrasında duyduğum cümlelerle birlikte titremeye başlamam ise kaçınılmazdı.

"Bilirsin Jisung, elinde şeker olan birine güvenmemen gerekir. Ne yazık ki gelip seni kurtaracak bir de yok, ne yapsak ki."

----------
Aboo gerildim

Yani neymiş, herkese güvenip bir yerlere gitmemek gerekiyormuş. Sarsak Ji.

Bekletmeyeyim dedim çok fazla :D

Hadi öptüm :3

I Killed Someone For You, Minsung ✔︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin