2✨Unutmak

3.5K 272 75
                                    

Yazarınız sonunda Armenian'ı hatırlayıp bölüm yazabildi.

Bölümü yazdıktan sonra okudum ama hatalarım varsa lütfen kusura bakmayın.

Umarım okurken keyif alırsınız iyi okumlar💜

******

Bir insan bir insanı en fazla kaç günde unutabilirdi? Bir hafta ya da bir yıl? Ne kadar zaman geçmesi lazımdı tamamen unutmak için? Mesela kişiler unutulsa bile hissettirdikleri acılar unutulur muydu, unutulanlarla hissedilen acılar bizi terk eder...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Bir insan bir insanı en fazla kaç günde unutabilirdi? Bir hafta ya da bir yıl? Ne kadar zaman geçmesi lazımdı tamamen unutmak için? Mesela kişiler unutulsa bile hissettirdikleri acılar unutulur muydu, unutulanlarla hissedilen acılar bizi terk eder miydi?

Bu zamana kadar aklıma düşmeyen sorular zihnimi işgal ettiğinde sert bir rüzgar en acımasız haliyle yüzüme çarpmıştı. Asla unutmam dediğim acılarımın üzerini kaplayan toz tabakası da sert rüzgarla havalandığında açığa çıkan minik beden saklanmak için korkak gözlerle etrafı taradı. Hâlâ acısını unutamadığı kalp ağrısının korkusu on yıl sonra yeniden iliklerime kadar işlerken kapımı çalan minik kız çocuğu asla görmek istemediğim çaresizliğimi hatırlatıyordu korkak ruhuma. Geceleri sevilmek için ağlayan, ürkekçe tanrıdan annesini isteyen ama mahalledeki diğer çocuklardan dayak yediğinde tek damla göz yaşı dökmeyen o küçük kız çocuğunu. "Neden ben?" diye isyan ederken bile "Tanrı bu yüzden beni cezalandırır mı?" korkusuyla tir tir titreyen minik bedenimi hatırıma düşürüyordu o kız çocuğu. İşte bu yüzden korkak gözlerle zihnimde beliren bu kız çocuğundan ölümüne nefret ediyordum... Ama onda da çok, annemle babamın eksikliğinden daha fazla yetim ve öksüz hissetmeme neden olan o kahverengi harelerin sahibi çocuğaydı bu öfkem...

"Sarin?"

Ellerimin üzerinde hissettiğim dokunuşla kendime gelirken ne zamandır öylece durduğumu bilmediğim bahçeye boş gözlerle baktım. İçimi öyle bir boşluk kaplamıştı ki kendime bile yabancı hissettim bir an.

"Kızım, duyuyor musun beni?!"

Karşımda duran bedenin sarf ettiği sözler zihnimde anlamlı bir hâl almazken artık ellerimin arasında buruş buruş olmuş mektep şapkamı daha sıkı kavramıştım. Nefes almamı engelleyen bir yumru tam kalbimin üstüne oturduğunda yıllardır ustaca var ettiğim maskemi takmak benim için hiç kolay olmadı. Oysa sayısız terk ediliş ve ölüm görmüş yine de var olmuştu...

"İyi misin kızım?"

İçimi titreten soruyla odağımı bulup korku dolu gözlerle gözlerime bakan harelere odaklandım. Kimse için yormadığım zihnimi bu boş düşüncelerle meşgul edemezdim. İçimde bir boşluk falan oluşmamıştı. Neydi bu kendi kendime acıma durumum? Gayet iyiydim. Eve misafir gelmişti, ötesi yoktu. Hem misafir gelmişse güzel yemekler de yapılmıştı. Bu demek oluyor ki içerisi yemek kaynıyordu ve ben bu ayazda daha fazla duracak kadar kafayı yememiştim.

"Hayrettin amca, yemekte ne var?"

Sorduğu sorudan tamamen farklı olan sorumla karşımdaki beden bir an sersemledi. Tatlı tepkisine kıkırdayıp eteğimi pilelerini çekiştirdim. Herkes bilirdi ki yemek yemek benim için herkesten, her şeyden daha mühimdi. Bu yüzden nasıl hissettiğimin bir ehemmiyeti yoktu.

ArmenianHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin