I. Anneleri Gibi

71 4 12
                                    

Bazı terimler:
Fevder: Prens.
Yeomari: Ajan.
Niruha: Koruyucu baba. (Vaftiz baba gibi.)
Aramun: Yaşadıkları bölge. Ülkenin merkezi.
Remus: Okul. Her türlü eğitimi aldıkları yer.

(Hikayede böyle farklı kelimeler olacak. Bazılarını uydurdum, bazılarını başka yerlerden alıyorum. Bu bölümde ilk kelime dışındakiler Arthdal Chronicles isimli diziden. Ancak Niruha, Aramun ve Remus'un anlamını değiştirdim.)
__________________

Chan Yeol kılıcını kaptığı gibi dışarı koştu. Baek Hyun yine kaçmıştı ancak bu sefer kalenin içindeki her zamanki yerlerinden birinde değildi. Chan Yeol endişeden kafayı yiyecek gibi hissediyordu. Sehun ve Jung Seo'yu gördüğünde onlara doğru gitti. Onlar da Chan Yeol'u ve endişesini fark ettiklerinde düelloyu bırakıp ona döndüler. Chan Yeol önce Sehun'un önünde saygıyla eğildi.

"Fevder'im."

Chan Yeol doğrulup yüzüne baktı.

"Baek Hyun yok."

"Yine mi kaybettin komutan?"

Sehun alayla sordu, Chan Yeol başını salladı. Tüm kaleyi koşarak aradığından nefes nefeseydi.

"Her zamanki yerlerinden birindedir."

"Her deliği iki kez kontrol ettim Fevder'im."

"Baek Hyun Fevder asla sizsiz dışarı çıkmaz ki komutanım."(Jung Seo)

Chan Yeol endişeyle etrafına bakındı.

"Şimdiden ondan şüphelenenler var. Başına bir şey gelmiş olabilir mi?!"

"Daha da endişelendirme adamı Jung Seo. Merak etme, kimse on yaşındaki çocuğa 'İlerde liderlik yapamaz' diyerek zarar vermez. Canı sıkılmıştır, arkadaşlarının yanına gitmiştir. Çocukların nerede olduğunu öğrenelim."(Sehun)

"O yaş grubu nehirde olmalı bu saatlerde. Oynuyorlardır. Güneş batarken yıkanacaklar."(Jung Seo)

"Tamam, ben orayı kontrol etmeye gidiyorum o hâlde."

Chan Yeol koşar adımlarla uzaklaşırken Sehun kılıcını kınına soktu.

"Sen de Remus'a bak. Ben de sevdiği yerleri dolaşayım. Bulalım şu küçük adamı."

"Anlaşıldı Fevder'im."

Jung Seo da koşar adımlarla uzaklaşırken Sehun derin bir nefes aldı. Baek Hyun'u arayıp durmak yorucu olmaya başlamıştı ve onu anlayamıyordu. Kendisi on yaşındayken tek derdi savaş tekniklerini geliştirmek, tahta kılıcı bırakıp gerçek kılıcı eline alabilmek olmuştu. Bazen kitap okurken ve eğitim alırken bile kılıç tuttuğu zamanları hayal ederdi. Baek Hyun ise sadece kaçmak için kaçıyordu.

Chan Yeol nehrin yanına geldiğinde endişeyle suya baktı. Dağlarda eriyen karların da etkisiyle su seviyesi yükselmiş ve akış hızı da artmıştı.

"Tanrım, sen Fevder'imizi koru."

Chan Yeol çamaşır yıkamak için gidilen sığ bölgeye gitti. Kalabalık bir grup şarkı söyleyerek çamaşırları yıkıyordu. Chan Yeol, taşlardan birinin üzerinde oturup sessizce elindeki kumaşı yıkayan askerlerinden birini gördüğünde hızlı adımlarla suya girip yanına koştu. Medea, askerlerin en iyilerindendi ve Chan Yeol'un gerçekten güvendiği sayılı insanlardandı.

"Medea!"

"Komutanım!"

Medea elindekini taşa bırakıp kalktı ve selam verdi.

"Nedir bu telaş?"

"Baek Hyun kayıp."

"Sen bu hâle geldiğine göre kalede değil. Çocuklar şu kayanın arkasında oyun oynuyor, sen onlara sor. Ben nehrin aktığı yöne bakarım. Sen de sonra yukarı doğru gidersin."

KIZIL AYIN İNTİKAMIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin