Sehun karargâha girerken Jung Seo ile askerlerin durumunu konuşuyordu. Havalar ısınmaya başladığında diğer şehirlerden yetenekli askerler Aramun'a gönderileceğinden vakit yaklaştıkça yapılması gerekenler de artıyordu. Ayrıca Baek Hyun'un yaptığı planlar yakın zamanda ciddi bir ordu gerekeceğini gösteriyordu.
Önlerinden geçtikleri askerler selam verirken Sehun arada karşılık verse de Jung Seo ile konuşmasını kesmiyordu. Chan Yeol, Baek Hyun'un on yedinci yaş günü yaklaştığından tüm odağını ona vereceğini ve orduyla bir süre ilgilenemeyeceğini söylemişti. Sehun ve Jung Seo da orduya odaklanmıştı. Asker sayısını, durumunu, teçhizatı tek tek, her ayrıntısıyla kontrol ediyorlardı. Yenilenmesi ve artırılması gerekenleri listeliyor ve hepsinin tamamlanması için emirler yağdırıyorlardı.
Sehun, Jung Seo'yla ayrıldıktan sonra dinlenmek için harita odasına girip kendini bir sandalyeye bıraktı ve duvarda asılı ve artık ezberinde olan büyük haritayı incelemeye başladı. Haesulla'yı almayı başarırlarsa şimdikinden iki kat, belki de üç kat daha fazla sorumlulukları olacaktı. Halkın Haesulla'ya sadık olan kısmı büyük bir sorun teşkil edecekti. Bunun yanında diğer kısma da herkese sundukları hakları ve fırsatları sunmak için büyük bir çaba gerekecekti.
Sehun düşüncelerinin arasında gözlerini kapatıp derin bir nefes verirken kapının sesini duydu. Omzunun üzerinden arkasına bakıp gelen kişiye girmesini söyledi. Medea önüne gelip eğildiğinde oturduğu yerde doğruldu. O geceden sonra bu birbirlerini ilk görüşleriydi ve üç hafta oluyordu.
"Fevder'im."
"Doğrulabilirsin Medea."
Medea doğrulup Sehun'a baktığında göz göze geldiler. İkisi de ağzını açamıyordu. Sonsuzluk gibi hissettiren bir sessizliğin ardından Sehun hafifçe boğazını temizledi.
"Konuşmak istediğin bir şey mi var?"
"Elbette."
"Dinliyorum."
"Cidden böyle mi yapacaksın?"
Medea pes edercesine bir nefes verip resmî konuşmayı bırakmıştı.
"Bir şey yapmıyorum. Yanıma sen geldin, ne diyeceksen onu demeni bekliyorum."
"Hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun. Sehun beni... beni öptün..."
Medea sona doğru sesini iyice kısmıştı.
"Anlamıyorum. Sarhoş muydun diye düşünüp duruyorum."
"Değildim. Fazlasıyla kendimdeydim."
"Yani... sen..."
"Evet. Sana karşı sandığından daha fazla ve yoğun duygularım var. Ama endişelenme, seni rahatsız etmeyeceğim. Chan Yeol'le şansını denemek istiyorsan da engel olmayacağım. Ama özür dilemek istediğim bir konu var."
Medea hâlâ şaşkın ifadesiyle bakarken Sehun ayağa kalktı.
"Seni izinsiz öpmemeliydim. Ne ima ediyorsam direkt söylemeliydim."
"Sehun şu an bu umurumda değil. İlk öpücüğüm falan da değildi."
Sehun istemsizce tek kaşını kaldırırken Medea devam etti.
"Ne zamandır? Ne zamandır böyle hissediyorsun?"
"Uzun. Uzun bir vakit."
"Üzgünüm. Ben... hiçbir fikrim yoktu."
"Farkındayım. Hep farkındaydım. Dert etmene gerek yok Medea. Önünde sonunda bu duyguları atlatacağım. Zaten yoğun zamanlardayız."
"Arkadaşlığımız ne olacak peki? Bu mesele aramıza girdiğinden beri eskisi gibi değiliz. Arkadaşlığımızı seviyorum. Seni kaybetmek istemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL AYIN İNTİKAMI
FanfictionPark Chan Yeol; liderlerinin, beraber büyüdüğü arkadaşlarının bedenlerinin yanışını izlerken yumruğunu sıktı. Kucağındaki bebek ağlamaya başladığında gözlerini ona çevirdi. Gözünden damlayan yaş bebeğin yanağına düştü ve onun yaşlarına karıştı. Park...