Atiye diye bağıran büyük annesine inat doğan güneşi izlemeye devam etti,genç kız.
Doğan güneşin ardında ki şehri hayal etti yine , burası onun köyüydü doğduğu yerdi.Toprağa kutsal bakılırdı burda,toprak verendi. Toprak anaydı, Allah'ın bir lütfuydu toprak ama yine de bir genç kızı barındıramamıştı burası. Keşke dedi Atiye içinden ,keşke benim seni sevebildiğim kadar sevseydin beni.Biliyordu genç kız bir gün üniversiteyi kazanacak ve annesini de alıp buradan gidecekti.
Yıllar önce şehirden bir yabancı gelmiş annesinin günahına girmişti.O günün tek hediyesi Atiye o elim olaydan 9 ay sonra gözlerini dünyaya açmıştı. Piç derlerdi küçükken ona, bir şekilde insanlara kendini sevdirmiş en azından o kelimeyi bir daha kurdurtmamıştı kimseye.
Yine de eve dönüp geldiği her vakit ona bir günah gibi bakan gözlerden kaçamaz ,sofrasında lokmaları boğazına dizilirdi.
Büyükannesi Atiye ve annesine dünyada ki cehennemi yaşatır, sürekli beslemek zorunda olduğu iki boğaz hatırlatmasıyla onların yerini bildirirdi.
Atiye kendi için değil annesi için üzülürdü en çok . Zavallı kadın vakti zamanında aşık olmuş kandırılmış ve karnında bebeğiyle terkedilmiş üstüne üstlük köylü tarafından kara çalınmış , kimse bekar anneyle evlenmek istememiş uzun süreler evli kadınlar kocalarını kadının evinin yakınına yaklaştırmamıştı.
Kadın annesinin ve köylülerin baskısı ,imkansızlık ve türlü sıkıntılar içinde Atiye'yi okutmuş şimdide meslek sahibi olması için gizli gizli tarla bahçe işleri yapıp Atiye'yi annesinden gizli şehre göndermenin derdine düşmüştü.
Bütün bu zorluklar içinde güzellikler de vardı elbet. Mesela Atiye'nin iki sarı buzağısı, birinin adı sarı kız diğeri de karaoğlandı. Birde Rıza abisi vardı elbet. Köylünün tirtir titrediği hükümete savaş açmış , yolunu doğruluk yolu kılmış , Atiye'nin manevi babası.
Rıza anadoluda dağlarda yaşayan bir devrimciydi. Kıtlık zamanına ,vergilere , haksızlığa baş kaldırmış kendini dağlara vurmuştu. Sonra bir sürü yoldaş bulmuş insanlar onunla birlikte yemek için aş için savaşmışlardı.
Gençlik yıllarından beri sevdiği kadının bir şehirli zamparaya kurban olduğunu öğrendiğinden beridir de hepten uğramaz olmuştu evine barkına , arada bir gelir Atiye'yi kollar. Köylünün ihtiyacını gözetir , gerisin geri dönerdi yurduna.Anadolunun ılıca köyünde son günlerde olaylar çığrından çıkmış , köylü ağa ve hükümet birbirine girmiş olaylar bir türlü sakinleşmemişti. Köyde ,hükümetin devrimciler için bir mutabakat sağlanması amacıyla yetkili kişiler göndereceği kulaktan kulağa dolaşır olmuştu.
Köyde durumlar böyleyken , İstanbul'un en güzel semtlerinin birinde ki en şaşalı ofiste ülkenin tanınmış gazetecilerinden Hakan , anadoluya yapacağı yolculuğun hazırlıklarını tamamlamak üzereydi. Yıllardır peşinde olduğu adamın izini bulmuş şimdi sadece oraya gitmek kalmıştı .Yapacağı röportaj için üç yıl beklemiş artık bir gün daha sabrı kalmamıştı. Bugün devletten aldığı bir telefonla zamanın geldiğini anlamış ve içinde tarifsiz bir heyecanla ofisteki hazırlıkları bitirip kendi evine doğru yola çıktı.
Hakan ülkenin ileri gelen iş adamlarından birinin oğluydu , örf geleneklerine bağlı olan ailesi ne kadar manşetlerden düşmeyecek kadar tanınsada,evlerinde kalabalık bir şekilde yaşıyor. Kendi örflerini devam ettiriyorlardı. Evleri İstanbul'un en gözde semtlerinden birinde Dört katlı içinde sayısız odanın bulunduğu , uşakların hizmetkarların kol gezdiği bir evdi.
Hakan'ı annesi ,babası ,kardeşi ,amcası ve onun çocuklarının dışında bir kişi daha yolcu etmek için bekliyordu. Bade.
Bade cemiyetin tanınmış ailelerinden birinin tek kızıydı. Bir üniversitede akademisyendi.Uzun kahve rengi saçları ışıl ışıl gözleri insanın aklını başından alan gamzeleriyle Hakan'ın içini eritiyordu.
'Sevgilim, seni ne kadar çok özleyeceğimi biliyorsun . Bu sefer farklı , uzun süre kalacaksın. Beni unutma.'
Swvgilisin belinden tutarak gözlerine gülümseyerek bakıp söylediği bu sözler , Hakan'ın midesinde yumru oluşturdu. Ne çok seviyordu bu kadını, ayrıca ne saçmalıyordu bu kadın. Kara kavisli kaşlarını çatarak ' Olmayacak şeyler getirme aklına' dedi. ' Güzelim , ne kadar kalırım bilmiyorum ama biliyosun ki bu sefer biraz riskli, yıllardır beklediğim bir işti , hem gelir gelmez yapalım düğünü , ben gelene kadar hazırlıkları tamamla sen .' Ciddiyetle söylediği bu sözler kadını tedirgin etti , düğünden önce risk kelimesine takılmıştı.' Bazen işini benden daha çok sevdiğini düşünüyorum .' Ciddi durmaya çalışarak söylediği bu sözler , adamın kendisini duvara yaslayıp nefessiz kalarak öpmesiyle ciddiyetini yitirip kıkırtı halini aldı.Giden otobüsün arkasından bakarken , düğün hazırlıklarını kafasında planlamaya başlamıştı bile.
Hakan , gideceği köye yakın bir havalimanı olmamasından dolayı ve köylülerin onun gazeteci kimliğini öğrenmesini istemediği için otobüse binip 7 saat süren yolculuktan sonra belini tutarak köye yakın bir anayolda indi.
Aradığı köye doğru giden bir traktörü durdurup üzerine atladı, sıkıcı otobüs yolcuğundan sonra , yemyeşil tarlaların ışıl ışıl ırmakların derme çatma köy evlerinin bulunduğu yeri izleyerek uzun süredir böyle keyifli hissetmediğini farketti . Keyfi ortamdan mıydı yoksa yıllardır izini sürdüğü adama bu denli yakın oluşundan mıydı bilinmez , gerinerek traktörün tekerlek üstünde ki oturağına yerleşti.Suratında ki aptal sırıtış traktörün ani fren yapmasıyla dengesini kaybedip yere düşmesiyle söndü. Ellerini toprak yola dayayarak kalkmaya çalıştığında tek düşenin kendi olmadığını anladı , saçları örgülü küçük bir kız çocuğu da üzerinde ki tozu toprağı silkmeye başlamıştı. Kafasını kaldırıp aynı anda göz göze geldiklerinde dipsiz kara gözler, mavinin en koyu tonlarına bakakalmıştı. Bu bakışın onların ikisini bir ömür bağlayacağından ikisinin de o an haberi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATİYE
Romanceİç anadolunun küçük bir kasabasına doğru , hükümete isyan eden bir anarşiyle yapacağı röportaj için yola çıkan ülkenin en önemli gazetecisi Hakan.. Kadınların ötekileştirildiği bir köyde babasız büyüyen ,horlanan aşağılanan buna rağmen dimdik durmay...