'Şimdi ise bu sahneyi Elizan ile aynı anda paylaşacak olan minik Eylül'ü görmek istiyoruz.' Kopan alkış fırtınasıyla birlikte , Atiye de merakla küçük kızı aramaya başladı gözleriyle. Hemen protokolde ki hareketlilikle gözlerini oraya çevirdiğinde ise , başından aşağı kaynar sular döküldü. Sahneye çivilendi. En az kendisi kadar kararmış gözleriyle , özlem , hasret ve şaşkınlıkla bakıyordu ... kocası ona.
Hakan'ın sert ve emin adımlarla yanından geçişine baktı. Yanından geçerken burnuna dolan hiç değişmemiş erkeksi kokusu doldu burnuna. Genç adamın karanlık bakışları deldi geçti Atiye'yi.
Yanında ki minik kızına baktı. Tıpkı annesine benziyordu, küçük Bade.
Peşlerinden gelen hınç dolu bakışlarıyla Bade'yi görebilecek halde değildi o an. Bacakları titriyordu.
Bir daha görmek kısmet olmaz mahşere kaldı yeniden görmek dediği adam kanlı canlı karşısındaydı. Ailesiyle birlikte. Karısı ve kızıyla birlikte. Olması gerektiği gibi.
Ödül töreni müthiş bir tutkuyla devam ediyordu. Törenin ve oldukları ortamın farkında olmayan iki insan vardı sadece. Eski eşler. Atiye ve Hakan. Ne de güzel küllenmişti sevdaları. Göz görmeyince gönül ayrılığa da alışmıştı. Şimdi ne olacaktı peki ?
Hiç bişey. Ne olabilirdi ki.
Hakan'ın kendisine doğru gelme girişimleri Bade tarafında engellenmişti iki sefer.
Sahneden inerken de titrediğini hissediyordu. Tören bitmiş biraz da olsa adamın kokusundan uzaklaşmıştı. Şu an aynı havayı soluyorlardı. Şimdi birbirlerini göremeseler dahi aynı çatının altındalardı. Yıllar sonra, eskiden olduğu gibi. Anılar genç kadının aklına kara bulut gibi çökerken , müdürlerinin konuşmasını duymuyordu dahi. Nefes almak için kendini büyük balkona attı. Gözleri uçsuz bucaksız nefis İstanbul manzarasına kilitlenmişti. Hafa hafifçe esiyordu. Tatlı bir esinti. Derince bir nefes çekti içine . Tuzlu su ve yosun kokusu doldu genzine.Tüylerini diken diken eden esintiyle ellerini kollarına sardı. Kendini ısıtmak ister gibi. Aşağı yukarı hareket ettirdi. İçeri girmeyi istemiyordu. Onu öyle ailesiyle mutlu mesut görmek istemiyordu. Eve gidip hıçkıra hıçkıra ağlayıp uyumak istiyordu. Tek isteği buydu.
'Çok özlemişim. Sen de beni özledin mi küçüğüm ?'
Arkasında duyduğu kalın bariton ses genç kızı yerine çaktı. Adamın sesi titriyordu. Belli ki onun için de zor bir gündü. Ardına bakmaya korkarak adama doğru döndü.
Nasılda özlemişti. Hafif kırlaşmış siyah saçlarına baktı. Aklar düşmüş sakallarına da. Bu adamın yüzünün hiç bir yerinde genç kızı adamdan soğutacak en ufak bir çirkinlik yoktu.
Gülümsemeye çalıştı.
'Nasılsın ? Bir daha karşılaşabileceğimizi hiç düşünmemiştim.'
Genç kadının bu asil güzelliği, ona çok yakışan olgunluğu ve artık küçük bir kız değilim genç bir kadınım diyen delici mavi gözleri genç adamı olduğu yere mıhlamıştı. Öyle çok seviyordu ki bu küçük kadını. Asla unutamamıştı işte. 8 yıl önce duran kalbi yeniden canlanmış gibiydi. Hava gibi su gibi muhtaçtı ona. Onun kadınına. Hala onun muydu gerçekten ?
'İyiyim . Gördüğün gibi işte. Devam ettim. Peki sen neler yaptın ? Aynı şehirdeydik ve bir kere bile meraktan dahi olsa beni görmeye gelmedin. Ne aradın ne sordun. Ne de sana ulaşmama izin verdin. Sen gittin ama geride ne bıraktığını bilmiyorsun.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATİYE
Romanceİç anadolunun küçük bir kasabasına doğru , hükümete isyan eden bir anarşiyle yapacağı röportaj için yola çıkan ülkenin en önemli gazetecisi Hakan.. Kadınların ötekileştirildiği bir köyde babasız büyüyen ,horlanan aşağılanan buna rağmen dimdik durmay...