Efe tek koluna attığı çantasını düzeltip derin bir nefes aldı ve annesinin tarif ettiği mahalleye girdi. Girmesiyle merakından çatılara baktı. Annesi haklıydı, gerçekten de onu gören gençler koşarak çatılar atlıyor ve ıslık çalıyorlardı. Efe büyük bir hayranlık ve merakla sokaklarda ilerledi. Bazen de evlerinin önünde oturan çocuklara ve yaşlı insanlara selam veriyordu. Burası gerçekten de başka bir dünya gibiydi, annesinin anlattığı gibi.
Efe on dakikalık yürüyüşünden sonra sokakta birini durdurup kahvenin yerini sordu. Adam onu biraz süzdükten sonra tarif etti kahveyi. Efe bakışlardan rahatsız olsa da bunu yapması gerektiğini biliyordu. Annesine sözü vardı. Kahvenin olduğu sokağa girdiğinde durdu Efe. Devam etmekten korkuyordu. Tam bir adım atacakken kahveden bir adam çıkmıştı. Saçlarını geriye yatırmış, takımında kırmızı bir mendil olan bu adam onun yaşlarında bir gençle fısıldaştıktan sonra ona baktı.
Kara gözleri kesiciydi. Efe bir anlığına korktu. Adam ona doğru ilerleyince içindeki arkasına bile bakmadan kaçma isteğini yatıştırdı ve adamın onun yanına varmasını bekledi. Adam gülümseyip "Merhaba aslan parçası. Yolunu mu kaybettin?" dedi. Efe bir anlığına şaşırarak "Bu-Burası Çukur değil mi?" dedi. Adam başını salladı. "Öyle. Burası Çukur. Ama sen Çukur'dan değilsin. Kimsin sen?" Efe yutkundu ve yol boyunca ezberlediği sözleri söyledi. "Ben Efe Bursalı. Yamaç Koçovalı ile konuşmam gerekiyor."
Adam onu süzdükten sonra başını salladı. "Ben Salih Koçovalı, ağabeyiyim. Bana söyle, ben ona söylerim." Efe karşındaki adamın annesinin ona bahsettiği Salih olduğunu anlayınca hayranlığını saklamaya çalıştı. "S-Sizle tanışmak iyiydi ama onunla konuşmam gerekiyor." Salih başını salladı. "İyi bari. Gel bakalım." İkisi de kahveye doğru yürürken Efe üstündeki yargılacı meraklı bakışları hissedebiliyordu.
Kahveye vardıklarında Salih "Yamaç'ım. Seninle konuşmak isteyen biri var." dedi. Efe kahvedeki sırtını duvara verip oturmuş olan adama baktı. Zamanında sarı olan saçları beyazlarla kaplıydı artık. Efe Yamaç'ın bakışlarını üstünde hissedebiliyordu. Kahvede başka biri daha vardı. Asker tıraşlı ve bıyıklı adam Salih ve Yamaç'tan daha yaşlı gözüküyordu. Efe onun Cumali olabilceğini düşündü.
Yamaç "Geç otur bakalım şöyle. Ne konuşmak istiyorsun benimle?" dedi ve karşısındaki sandalyeyi işaret etti. Salih Yamaç'ın sol yanına otururken Efe de onun karşısına oturdu. Üçlünün yargılayıcı bakışları altında gerilirken konuştu. "Ben Efe Bursalı." Yamaç başını salladı. Devamını bekliyordu. Efe de devam etti. "Buraya annem istediği için geldim." Yamaç hafifçe gülümseyip "Anneni tanıyor muyuz?" dedi. Efe başını salladı. "Evet. Adı Nehir Bursalı."
Bu sözlerle Yamaç'ın yüzündeki ifade değişmişti. Sandalyesine yaslanıp yutkundu. Efe kahvenin ortasına düşürdüğü bombanın farkındaydı. On sekiz yıl sonra adamın karşına geçip "Ben senin oğlunum." denilmezdi ki. Gerçi Salih amcası gibi yapmadığı da iyi olmuştu. Salih amcası demişken, Cumali boğazını temizledi ve "Bizim şeyle ilgilenmemiz gerekmiyor muydu Salih?" deyip kalktı. Salih de başını sallayıp "Aynen biz onunla ilgilenelim." dedi ve kalktı.
İkisi de kahveden çıktıklarında Efe baş başa kaldıklarına sevinmişti. Yamaç boğazını temizleyip "Erm... Efe. Sen... kaç yaşındasın?" dedi. Efe gülümseyip "On sekiz. Dün on sekiz oldum yani." dedi. Yamaç hıçkırıp eliyle ağzını kapattı. Yaşlı adamın tepkisini görünce Efe buraya gelmenin bir hata olduğunu düşünmeye başlamıştı ki Yamaç "Sana sarılabilir miyim?" dedi. Efe başını salladı. Babası ayaklanıp dolandı ve ayağa kalkan Efe'ye kollarını sardı.
Efe de ona sarılırken aslında çok uzaklaşmayıp kahvenin karşısındaki kafede onları izlemeye çalışan Salih ve Cumali, onları sarılırken görünce şaşkınlıkla baktılar. Kahvedeki baba oğula bakan ikili o kadar odaklanmışlardı ki yanlarına gelen genci fark etmemişlerdi. "Baba? Amca? Ne izliyoruz?" Salih irkilip "Ananı... Selim. Öyle sinsi sinsi yaklaşma dedim oğlum kaç kere ya." dedi oğluna bakıp. Selim tek kaşını kaldırıp "Anamı?" dedi. Salih gözlerini devirip "Tamam tamam ananlaşma." dedi. Selim sorusunu tekrarladı. "Ne izliyoruz? O kim?"
Cumali "Kuzenin oğlum kuzenin. Yamaç amcanın oğlu." dedi. Selim başını yana eğip "Vay. Aynı dedem ha?" dedi babasıyla dalga geçerek. Salih oğlunun kafasına vurup "Sen neden okulda değilsin?" dedi. Selim kaşlarını çatıp "Baba... bugün Cumartesi." dedi. "Mihriban'a yardıma geldim. Kız tek başına çalışıyor Aşevi'nde."
Salih başını sallayıp "Tamam git yardım et kardeşine." dedi ve kahveyi izlemeye devam etti. Selim gözlerini devirip "İkiz baba, kardeş değil." dedi ve Aşevi'ne girdi. Mihriban merakla "Selim, babamlar ne yapıyor öyle?" dedi. "O genç çocuk kimdi? Konuşsana be adam!" Selim kardeşinin babasına çeken çabuk sinir kısmına dudak büzüp "Yamaç amcamın oğlu." dedi. Mihirban somurtup "Ya Masal trans olduğunu açıkladı ve bana söylemedi, ya da amcam dedemlik yapıyor." deyince Selim başını salladı. "İkincisi."
İkizler Aşevi'nde konuşurken Yamaç oğlundan ayrılıp yanağına dostça vurdu. "Aç mısın? Aşevi'nde yemek vardır." Efe biraz düşünüp "Olur aslında." dedi. Baba oğul çıkınca Salih ve Cumali başka bir şeylerle ilgileniyormuş gibi yapmaya başladılar ama Yamaç ağabeylerini bundan iyi tanıyordu. Başını iki yana sallayıp oğluyla Aşevi'ne girdi. Selim ve Mihriban oradaydı. On beş yaşındaki sarışın kız cıvıldayarak "Merhaba amca!" dedi. Selim de elini sallayıp "Selam." dedi.
Yamaç elini oğlunun sırtına koyup "Efe. Bunlar senin kuzenlerin. Mihriban ve Selim." dedi. "Çocuklar. Oğlum Efe." Efe gülümseyip "Tahmin edeyim, Salih amcamın çocukları." dedi. Mihriban omzunu silkip "İsimler çok belli ediyor değil mi?" dedi ve gelip Efe'ye sarıldı. Efe ani sevgi gösterisine şaşırsa da kuzenine sarıldı. Vay canına... bir kuzen. Aile olarak sadece annesini bilen Efe'ye göre kuzenlere sahip olmak büyük bir lükstü. Hele bir baba ve kardeş...
Mihriban'dan sonra Selim ona sarılmasa da selam vermişti ve elini sıkmıştı. Yamaç oğluna bakıp "Ne yemek istersin?" deyince Efe "Fark etmez aslında." dedi. Mihriban başını sallayıp tabaklara günün yemeklerini koymaya başladı. Hazırlayınca da Selim tabakları amcasıyla kuzeninin önüne koydu. Yamaç yeğenine bakıp "Senin keman dersin yok mu bugün?" dedi. Selim "Var. Ama bir saate. Yetişirim." dedi. Yamaç başını salladı. Mihirban Selim'in kolunu tuttu ve "Ama sen şimdi git ha? Biz de onları yalnız bırakalım." deyip Aşevi'nden çıkardı ikisini de.
Efe onların ardından bakıp yemeğini yemeye başladı. Yamaç onu izliyordu gülümseyerek. Efe tabağı bitince merakla "Annem buradan da bahsetmişti." dedi. Yamaç "Evet. Ama o en son gördüğünden beri çok değiştirdik. İstersen... sana etrafı gezdirebilirim." dedi. "Tabi merak ediyorsan." Efe gülümsedi. "Çok isterim." Yamaç onun gülümseyişine karşılık verirken Efe geldiğinden beri sormak istediği soruyu sormaya hazırladı kendini. "Şey... annem bir de Efsun'dan bahsetmişti."
Yamaç başını salladı. Efe de devam etti. "Bir kardeşim olduğundan... O da burada mı?"
'Ello!
Şimdi aslında bu kitap yayımdaydı ama kaldırdım çünkü Babamızın Oğlu biter bitmez buna devam edeceğim ve onun bitmesine daha çok olduğu için bunu unutmayın diye her hafta Cumartesi yayımlayacağım. Durum bu.
Gelecek bölümden spoyler : Kuzenler buluşması
Sizi seviyorum. İsteyenler buradan hepsinin adını yazmaya üşendiğim kitaplarıma uçabilir. Haftaya görüşürüz. ✌🏻 🏳️🌈

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıllar Sonra
FanfictionMasal İdris'in saçını bitirince ucunu bağladı ve yanaklarını tutup alnını öptü. "Oldu bitti tatlım." İdris başını onun kucağına koyup "Teşekkürler tatlım." dedi. Asiye tek kaşını kaldırıp "Flörtünüz bittiyse, teslimat tarihini bugüne çekeceğimiz içi...