Salih'in Amca olayından sonra o mezarlığa yine girebilmesi yıllarını almıştı. Ama bir gün Cumali'nin onu kolundan tutup zorla sokmasıyla bunu aşmıştı. Ve haftalık ziyaretleri de geri dönmüştü. Çocuklarını da getirmişti. O mezarda kimler yatıyorsa teker teker tanıtmıştı. Selim'i, Karaca'yı, Sena'yı, Akşın'ı... Kahraman'ı anlatmaya yüreği el verememişti. İdris on altısına geldiğinde anca açıklayabilmişti Çukur'a dönüşünü. Mihriban ve Selim de on beş olur olmaz zorla anlattırmışlardı abilerine.
Salih İdris gittiğinden beri ziyaretlerini sıklaştırmıştı. Yalnız kalmak istiyordu. Hayır, yanlış oldu. Mezarlıkta olmak istiyordu. O zaman yalnız gözükebilirdi ama değildi. O mezar taşlarındaki isimler onu yalnız bırakmıyorlardı.
Salih özellikle Karaca'ya geliyordu. Çocuklarının kişilikleri oturduğu anda fark etmişti aslında. Üçü de Karaca'nın bi huyunu almıştı. İdris onun zekasını, Mihriban hırsını, Selim de soğukkanlılığını almıştı. Ama bu son olayda Salih karşısında oğlunu değil de Karaca'yı görmüştü bir an. Çok üstüne gitmişti İdris'in, biliyordu. Ama eşek herifin de dilinin ayarı yoktu ki. Gerçi o konuda da Salih'e çekmişti ama... neyse.
Salih kırmızı mendiliyle mermerdeki tozları silerken "Bugün gidiyorum kardeş." dedi. "Benim koca danayı almaya gidiyorum o Sanırların evine. Yeter artık değil mi?" Salih güldü. "Yalnız hakkını vermek lazım, inat konusunda beni, Karaca'yı, herkesi geçer. Herif bezdirdi beni ya." Adam iç geçirip mezar taşlarına baktı. "Ama bugün gideceğim ve ensesinden tuttuğum gibi eve getireceğim. Hayır o gittiğinden beri anası da iyice dellendi. Sen bilirsin Karaca, Saadet ablan neye dönüşüyor delirince. Ay Selim iyi ki görmedin o dönemi ya, benden daha deli oluyor. Sanırım kız bozuldu benimle kala kala."
***
Salih üstünü değiştirmek için eve geri döndüğünde hazırlanıp Saadet'e haber vermek için mutfağa girdi. Bir tek o vardı zaten. "Saadet, ben-" Saadet ona dönmeden "Mezarlıktaydın değil mi?" dedi donukça. Salih kaşlarını çattı. "Evet?" Saadet ofladı ve çorbanın altını kısıp ona döndü. "Oğlum orada, düşmanlarınızın kucağında kalıyor haftalardır. Ama Salih Beyimiz nerede? Mezarlıkta! Yine!"
Salih gözlerini devirmemek için kendini kasıp "Bunu mu konuşacağız şimdi Saadet? Konumuz bu mu?" dedi. "İşim var benim." Saadet sinirle "Hep işin var zaten senin Salih!" dedi. "Haftalardır oğlumuz yok, inadından bir kere bile aramadın be. Çocuklar gidip buluştular onunla; sormadın bile bir kere nasılmış, iyi miymiş? Hayır, beyimiz oğlunu arayacağına mezarlığa gitsin!"
Salih burnundan soluyup dişlerini sıktı. "Saadet..." dedi uyarırcasına. Saadet sinirle "Ne Saadet ya? Ne? Farkında mısın, bana aylardır Sadiş demedin. Aylardır! Ama ben artık beni geçtim, ne olursa olsun. Ama oğlum oradayken senin gene mezarlığa gitmen... Bak işte bunu bize yapamazsın Salih!" dedi. "Neden hep böylesin? Neden hep ölülerini yaşayanlarından daha çok seviyorsun? Neden?"
"Çünkü ölülerim de beni yaşayanlarından çok seviyordu!"
Salih'in sinirle dayanamayıp haykırdığı şeyle ikisi de sus pus oldu. Ama Salih'in durmaya niyeti yoktu. "Çünkü onlar beni daha çok seviyordu Saadet Hanım. Çünkü hani o sizin beğenmediğiniz, sevmediğiniz Vartolu Sadettin var ya. Benim ölülerim Vartolu'yu bile seviyordu! Senin katlanamadığın adam için onlar kurşun yemeye hazırdı. Çünkü ben onların yanında onları memnun etmek için başka biri gibi davranmak zorunda değildim!"
Saadet onun üstüne yürüyüp "Ha yani benim yanımda kendin değilsin hiç?" dedi. Salih güldü. "Kendim... Saadet ben o duvarı temizlettiğinden beri kim olduğumu bilemiyorum ki artık. Salih olmak istiyorum, hayat diyor ki : Vartolu olacaksın, işin daha bitmedi. Vartolu oluyorum, senin bir bakışınla çocuklarımın bir gülüşüyle kendimden tiksiniyorum. Olduğum adamdan nefret ediyorum. Ben artık kim olduğumu, kim olmak istediğimi bilmiyorum ki Saadet."
Saadet sinirle "Ben söyleyeyim o zaman. Vartolu ya da Salih, çocuklarının babası olacaksın! Mezar bekçisi değil." deyince Salih başını salladı. "Hala anlamıyorsun değil mi Saadet? Hala anlamıyorsun." Saadet başını salladı. "Yok ya. Anlıyorum. Sen o mezarlığı çok seviyorsun. Mezarlık da seni seviyordur ama, malum oraya çok kişi senin yüzünden gömüldü : Kahraman abin, Karaca, Emmi, Celasun..."
O cümleden sonra Salih içinde bir şeylerin ezildiğini hissetti. Çatılı olan kaşları kalktı. Dudakları aralandı şaşkınlıkla. Her yerden gelecek darbeye her şekilde hazır olduğunu sanıyordu o kadar yıl sonra. Ama hayır, karısından bu yarasını deşmesini beklemiyordu hiç. Salih başını salladı. "Evet. Haklısın." dedi sessizce hırıltılı bir sesle.
Saadet kocasının darmadağın olmuş suratına bakarken pişman oldu hemen söylediklerinden. Özür dileyecekken Salih başını salladı. "Biz... bir ara demiştin ben, karşı çıkmasaydım keşke." Saadet başını yana eğip "Ne demiştim?" deyince Salih kapıya yönelip "Boşanalım demiştin ya bi ara." dedi. "Yapalım biz onu ya. Bu evliliğin bi boka yaradığı yok zaten."
***
Salih, Sanrıların evine geldiğinde arabasını rasgele park etmiş ve indiği gibi bahçe kapısını sinirle açmıştı. İçerideki korumalar ona silahlarını doğrulturken Salih onları takmadan kapıya kadar ulaşmış ve sertçe çalmaya başlamıştı. Kapı açılınca Nalan sinirle "Dingonun ahırı mı lan bura?" demişti sertçe ama karşısında Salih Koçovalı'yı görünce kendini toparlamıştı. Yine de sevdiği adamın babası olsa bile kimse ona evinde saygısızlık yapamazdı. "Biraz daha sakin giremedin mi Salih Koçovalı?"
Salih kızın tanıdık tavrı ve yüzüyle afallarken kendine geldi. "Oğlum için geldim. Eve gelecek." Nalan kaşlarını çatıp başını yana eğince Salih gözlerini sımsıkı yumup gözlerinin önüne gelen yüzü silmeye çalıştı hafızasından. Şimdi değil, burada değil. Nemrudun kızı, aklıma gelecek şimdiyi bulamazsın.
Nalan başını sallarken İdris gelmişti arkasından. "Baba? Ne oluyor?" Salih oğluna hasretle bakıp "İdris, eve dönüyorsun oğlum hadi." dedi. "Hazırlan bekliyorum." İdris inatla "Baba..." deyince Salih "Lafımı ikiletme!" dedi sinirle ve sertçe. İdris babasını ilk defa böyle görüyordu. Bir şey olmuştu, bir şey olmuştu ve bunun İdris'le alakası yoktu. İdris elini Nalan'ın omzuna koyup "Güzelim bize biraz izin versene." dedi. Nalan başını sallayıp Salih'e son bir bakış attıktan sonra içeri geçti.
İdris de babasına gidip "Sorun ne?" dedi. "Konu ben değilim. Ben olsam daha önce gelirdin. Bir şey olmuş. Söyle bana." Salih omuzlarını düşürdü. "Ben... sadece bir kez daha ailecek yemek yemek istiyorum oğlum tamam mı? Ailecek dediğim de : anan, sen, ben ve kardeşlerin. Bu gece. Lütfen. Eve dönmeyeceksen bile bu gece gel."
İdris endişeyle "Baba... ne oluyor?" dedi. Salih yıkılmak üzereydi. Saadet ile olan kavgası kafasında dönüyordu evden çıktığından beri. "Oğlum ben... bir karar verdim. Yani... bir şey oldu. Annenle biz... boşanıyoruz." İdris başını iki yana salladı. "Taşak geçiyorsun değil mi benimle?" Salih ona hafif bir tokat atıp "Adam gibi konuş lan benimle." dedi. "Ama hayır, geçmiyorum. Ciddiyim. Sen gittiğinden beri zaten gerginiz."
İdris sesine yansıyan hüznüyle "Ben gittim diye mi..?" derken Salih "Hayır." dedi hemen. "Yani... senin gidişin biraz tetiklemiş olabilir ama başka şeyler de var oğlum. Sadece... kardeşlerine bunu söylerken yanımda olur musun?" İdris dolan gözleriyle "Ba-Barışamaz mısınız ya?" dedi. "Ne oldu ki? Önemli bir şey değildir o kadar ya baba, ne oldu?" Salih başını iki yana sallayıp oğlunun alnını öptü. "Yok oğlum. Önemli. Ama sen dert etme. Boşansak bile ayrı yerlerde yaşayacak değiliz ya." İdris ofladı. "Baba. Baba ama sizin aşkınız. Ya ben o hikayeyle büyüdüm ne boşanması?"
'Ello!
Ben bi şerefsizim. Evet. Umurumda da değil. Gerçekçi olan buydu. Onların ilişkisi toxic, güvenden çok aşka dayalı. Bu da iyi değil doğal olarak. Yani... here you go.
Gelecek bölümden spoyler : Artık o evde Salih'i savunan Selim olmayabilir ama başkaları var
Sizi seviyorum. İsteyenler buradan hepsinin adını yazmaya üşendiğim kitaplarıma uçabilir. Haftaya görüşürüz. ✌🏻 🏳️🌈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıllar Sonra
FanfictionMasal İdris'in saçını bitirince ucunu bağladı ve yanaklarını tutup alnını öptü. "Oldu bitti tatlım." İdris başını onun kucağına koyup "Teşekkürler tatlım." dedi. Asiye tek kaşını kaldırıp "Flörtünüz bittiyse, teslimat tarihini bugüne çekeceğimiz içi...