İlk bölümden herkese merhaba, çok heyecanlıyım! Yeniden bir maceraya çıkıyoruz. Her şey çok güzel olur umarım, keyifli okumalar size.
Medya: Duman - Elleri Ellerime
*******************************
"İnsan gariptir, sadece dertlerini düşünmeyi sever, hiç sevinçlerini düşünmez"
Yağmur birikintileri asfaltı ıslatmış siyah renge bürümüştü. Gece çökmek üzere olduğundan güneş batıyor turuncu rengini yayıyordu etrafa. Soğuk bir rüzgar esip ağaçları dalgalandırdı, yapraklar da birikmiş yağmur damlaları düştü arabaların üzerine. Korna sesleri gök gürültüsüne karışırken şemsiyeli insanlar telaşla bir yere yetişmeye çalışıyorlardı. Ölüm yokmuşçasına koşuyorlardı sanki ölümden kaçıyorlardı.
Tam yolun karşısında trafik ışıklarının dibinde ayakları çıplak birisi duruyordu, elinde şeffaf bir şemsiye vardı. Yüzünde korkunç bir gülümsemeyle öylece yerinde duruyordu, titriyordu ama bunun farkında değildi. Yanından gelip geçen insanlar ona şaşkınca baksa da kimse yardım etmiyordu. Gerçi yardım etseler de izin vermezdi buna, kimseyi yanına yaklaştırmıyor herkesten kaçıyordu. Aklında ki sahneyi silmek için tüm gücünü toparlayıp koşmaya başladı, soğuk rüzgar yüzünü sıyırıp geçiyor gözünden yaşlar akmasına neden oluyordu.
Köşeyi döndü, şemsiyesini yere atıp aniden diz çöktü. Çığlığı duvarlarda yankılanırken kimse aldırış etmedi. Çünkü buna alışmışlardı, uzun zamandır hep bu saatte bu çığlık duyuluyordu. Kimdi bu hiç bir fikirleri yoktu, çoğu kez hastaneden kaçmış bu işte ustalaşmıştı.
Tek yapabildiği şey buydu, profesyonel bir şekilde polislerden kaçmak! Son çığlığını da atıp burnunu silerek ayağa kalktı, yeniden şemsiyesini alıp çıkmaz sokaktan çıktı. Karşıda ki inşaatı tamamlanan iş yerine uzun uzun bakmaya başladı, bunu seviyordu. Yağmurdan dolayı camları kirlenmişti yeni iş yerinin. Arabalara dikkat etmeden karşıya geçip kirli camlara baktı biraz, hırkasının kolunu eline iyice çekip camı silmeye başladı.
Genç adam elinde ki dosyaları masasına fırlatıp bir türlü ağrısı dinmeyen başını eliyle ovarak ayağa kalktı. Bu havalar ona korkunç geliyordu, içi sıkıntıyla dolup taşıyor nefes almakta zorlanıyordu. Derin bir nefes alıp verdi, cam buğulandı. Kapının çalmasıyla irkildi, bu halini görseler dalga geçerlerdi emindi bundan. Başını olumsuzca sallayıp içeriye gelmesini söyleyerek masasına geçti.
-Müsait miydiniz?
-Tabi Eda, ne oldu?
Yirmili yaşlarında ki genç kız tüm zarafetiyle odaya süzüldü adeta, elinde ki kargoları bir köşeye bırakıp hafifçe gülümsedi.
-Çalışma saatiniz doldu Toprak bey, arabanız dışarı da hazır.
Toprak ayağa kalkıp saatini düzeltirken bir yandan da konuşuyordu.
-Önce hastaneye gidelim Eda, başım her zamankinden çok ağrıyor. Ondan sonra geçeriz Kaan'a.
-Peki Toprak bey nasıl isterseniz.
Toprak önde yürürken Eda hemen arkasındaydı, yetişmeye çalışırken konuşuyordu da.
-Şu baş ağrınıza bir çözüm bulmamız lazım Toprak bey. Nasıl dayanıyorsunuz buna?
Asansöre binip düğmeye bastıktan sonra konuştu genç adam.
-Çok araştırdım Eda, ama hiç biri fayda etmedi.
-Bu aralar çok dalgın görünüyorsunuz? İlaçlarınızı alıyor musunuz acaba?
Toprak dişlerini sıkarak gözlerini kaçırdı, genç kız sahte bir kızgınlıkla sitem dolu sesiyle konuşmasına devam etti.
![](https://img.wattpad.com/cover/235640067-288-k147089.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ona İyi Bak (Yapboz Serisi 1)
General FictionSac çatılardan gelen yoğun ses konuşmaları bölerken yaşlı adam biraz daha yaklaştı önünde titreyen gence doğru. Elinde ki oltu tesbihi avuçlarının içinde sıkarak adımlarını zorlukla attı, sinir hücrelerine yayılırken gözlerinden ışık saçılıyordu ade...