Elinde ki büyü kitaplarını inceliyordu Morgana. Karar veremiyordu. Hangi büyü daha faydalı olurdu?
"Günlerdir kitaplarla uğraşıyorsun bir şey çıktı mı bari?" Dedi Rebekah.
Elindeki kahveyi Morgana'ya uzattı. "Teşekkürler Rebekah ve pek sayılmaz."
Elini hafifçe savurup bütün kitapları kapadı ve bağdaş kurup kahvesini yudumlamaya başladı.
"Seninle bir kız sohbeti yapamadık?" Rebekah'ya nazikçe gülümsedi.
"Öyle sohbetlere dahil edilecek pek olayım yok. Yani artık yok. Senin var mı?"
Rebekah omuz silkti. "Daha çok birinin başı her derde girdiğinde ailemin beni göndermesiyle geçiyordu. Bunun için para alsam kendime özel saray diktirirdim. Saraylarda yaşamak güzel olmalı."
Morgana,acı bir tebessümle ona döndü. "Sarayın içindekilere bağlı. Uther beni zindana bile atmıştı." O günü hatırlamak berbat hissettiriyordu. Paslı kelepçelerin bileğinde bıraktığı yaraları özelliklede.
"Cidden yaptı mı bunu?" Dedi Rebekah dehşetle. Kendi babasının şiddetine en az maruz kalan Henrik ve kendisi olmuştu. Ama Uther Pendragon'un kızına böyle bir şey yapacağını düşünmemişti. Yani krallar örnek kişiler olmalıydı.
"Onun suyuna gidersen,bir anda meleğe döner,hediyeler alır,seni güldürecek şeyler anlatır,yardım eder ama ona baş kaldırdığında acımaz. Ben çok kez elinden kurtuldum,genelde bağırır çağırırdı,bir kere boğazımı sıkmıştı ve zindan olayı. Ama Arthur'u bir kereden çok zindana attı. Çoğu kişinin en iyi bildiği şey buydu. Uther Pendragon iyi bir kraldı ama zalim bir insandı. Çocukları bile idam ettirmişti. Druid oldukları için."
Rebekah,hafifçe yutkundu. Kendi babası gibi zalim biriydi. Hatta Uther biraz daha gözünü korkutmuştu. Babası rol yaparken bile güler yüzlü görünemezdi ama Uther pisliği tam bir iki yüzlüydü.
"Peki aşk?" Dedi konuyu değiştirerek.
Morgana,alayla sırıttı. "Pek parlak değil. Sen?"
Rebekah,bir kaç saniye bütün ilişkilerini gözden geçirdi. Parmak hesabı bile yapmıştı. Sonra kaşlarını çattı. "Benimki kadar kötü değildir ya anlat sen." Dedi sonra.
"Nik'ten öncesini soruyorsan önemsiz bir kaç ilişki. İlk aşkı soruyorsan,beni iki kez öldürdü. Gözlerimin içine baka baka,vicdan azaba çekerek ama yinede öldürdü. İkinciyi hak etmiş olabilirim ama bir kesinlikle değil."
Sanki o günü hatırlamışcasına eli boğazına gitti. Zehirlendiği ana. Hayal meyal sahneler canlanıyordu aklında. Merlin'in ona sarıldığını bile hatırlıyordu.
"Kötüymüş. Benimkilerin sonu Klaus'un onları öldürmesiyle geçiyor bazen tabuta koyuluyorum. Bazılarını öldürmesinde sakınca yoktu ama bazısı boşa gitti." Dedi içli bir sesle. Normal görünmeye çalışsada Morgana üzüldüğünü fark etmişti.
"Hepsini mi öldürdü?"
Rebekah omuz silkti. "Üçü hayatta biri Marcel öteki de-" "Stefan ve Matt." Diye tamamladı Morgana.
Evet Katherine ile Stefan ve Rebekah'nın da dedikodusunu yapmışlardı. Pişman değildi. Hatta o Salvatore'un yüzüne iki tane çakmak istiyordu. Rebekah gibisi bırakılır mıydı be!
"Stefan'a gerçekten güveniyor." Diye mırıldandı Rebekah.
Ama Stefan,onu sevmiyordu. Bu biraz üzücüydü. En azından Rebekah'nın açısından. Aşk onun zayıf noktasıydı.
-Geçip giden günler,tartışmaları beraberinde getiriyordu. Çoğunlukla Klaus'un,Katherine'i öldürme isteği ve Kol'un sıkılmasıyla.
Morgana ise görünmez gibiydi evde. Klaus bu aralar Marcel ile olan duruma oldukça kafa yoruyor ve zamanının çoğunu Marcel'le geçiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Queen (Sezon Finalinde)
FanfictionKlaus Mikaelson sadece kraliçesini geri istiyordu.