🌒
Eskiden ya tek başıma ya da Zehra ile oturduğum kayaların üstünde Kenan’la oturmuştum. Aramızda kısacık mesafeden kollarımız bir birine dokunuyor ama ikimizde bundan rahatsız değildik. Sessizce karşımızdaki ayın etkisinden ışıldayan denizi izliyorduk. Gecenin karanlığında gökyüzüyle bütünleşmiş deniz tüm güzelliğiyle bizi büyülüyordu.
Ara sıra Kenan’ın dönüp beni izlediğini görsem de ben hiç ondan taraf dönmüyordum. Sanki anın büyüsü bozulacakmış gibi hissediyordum. Tam da şu anda zaman dursa da hiç ayrılmasak diye geçirdim içimden.
Bu gece dudaklarımdan hiç izini kaybetmeyen tebessümümle gözlerimi kapattım ve başımı yavaşça gökyüzüne kaldırdım. Parfümünün kokusu sakin esen rüzgarın etkisinden burnuma doluyordu. Bu anıları zihnime kazımak için hala ayrılmamamıza rağmen en başından hatırlayıp duruyordum.
Öylece susarak dakikalardır aynı yerde ikimizde aynı manzaranın karşısındaydık. Benim aklımda sadece o, onunkinde ben var mıydım bilemiyorum. Sessizce sevip sessizce hissediyordum onu. Tek bir bakışında kalbim hızlanıyor adımı dilinden duyduğumda nefes alıyordum.
Şans son zamanlarda bana gülüyordu.
“Aklından neler geçirdiğini bilmek isterdim...” dedi Kenan sonunda sessizliğimizi bozarak. “Seni böyle gülümsete bilen şey ilgimi çekiyor.”
Sözleriyle gülümsemem daha da genişlendi ve gözlerimi açıp yüzümü Kenan’a döndüm. “Bunu sana söyleyemem...” dedim. “Söylersem büyüsü bozulur.” Tek kaşını kaldırarak meraklı bakışlarla bana baktı. Ben onu düşündüğümü söyleyemedim. “Ben sana sorsaydım kimi düşündüğünü söyler miydin?” dedim bir ihtimal belki benden ziyade dile getireceğini umarak. Durdu biraz düşündü. Aklından neler geçirdi bilmiyorum ama yeniden bana döndü. Gözlerime bakarak “Seni.” Dedi.
Bu kadar açık sözlü olacağını tahmin etmediğimden şaşırdım. Ağızımı açıp tek kelime etmek istedim ama dilim bir türlü dönmedi. Heyecandan ellerim titremeye başladığında parmaklarımı bir birine kenetledim. Kenan hareketlerimi takip ederek ufak tebessüm ediyordu.
Sonunda kendimi toparlayarak sadece “Anlamadım?” dedim. Gerçekten neden böyle dediğini anlamamıştım. Bu kadar açık sözlü olmasını gerektirecek ne vardı.
“Son zamanlarda seni düşünmeden duramıyorum...” diye Kenan itiraf ettiğinde dikkatlice dinlemeye başladım. “Sebebini biliyorum, düşünüyorum çünkü. Ama neden düşünüp durduğumu bende anlamıyorum.” Dedi, durup biraz karşıya baktı. “Eskiden sana kötü davrandığım için şu an senin merhametini hakketmediğimi biliyorum. Saçma bir döngüdeyim. Kendim bile davranışlarımı algılamayacak hale geldim. Kendimi suçluyorum o kadar söylediklerimden sonra yaptığım davranışlardan sonra hala bana karşı olan tutumun beni utandırıyor. Hazel, beni o kadar çok seviyorsun ki...” dediğinde kalbim boğazımda atıyor sandım. “O sevgini kendime layık göremiyorum.”
“Kenan...” dedim onun sitemkar sesine karşılık kısık sesle. “Biz bunları geride bıraktık. Aramızda konuştuk hallettik yoluna koyduk. Unutmadık mı hepsini? Tamam, seni anlıyorum ama tüm yaşananları geçmişte koyduk. Bundan sonra önümüze bakacağız her şeyi sıfırdan başlayacağız.”
Oturduğumuzdan beri temas eden kollarımızı ayırdım ve ellerini avuçlarımın içine aldım. Soğuk parmaklarım sıcak ellerinde can buldu. “Evet, seni seviyorum çünkü sevmemem için bir sebebim yok. Eğer içimde sana karşı toz tanesi kadar nefret olsaydı şu an burada yan yana oturamazdık. Sende lütfen artık düşünme bunları. Hep bir birimiz sevelim ve o sevgi hiç eksik olmasın.”
Esen hafif rüzgarın beni üşütmesini Kenan’ın sıcak elleri yok etti. Benim yumuşak tutmamın aksine o kavrayarak sıkıca sarmıştı ellerimi. “Hazel...” dedi ondan duyduğum en güzel ses tonuyla. “İyi ki varsın. İyi ki o sokağın kenarında bir kaldırım taşının üstünde hayat yollarımızı kesiştirmiş. İyi ki babam o ellerini tutmuş ve hiç bırakmamış.”
“Biliyor musun.., o soğuk kaldırım taşında içimde ne yangınlarla oturmuştum. Tüm umutlarım tükenmiş yapayalnız tek başına kalmışım. Arkamı yaslayacak hiç kimsem yok, çok yorgunum kendimi taşıyacak halim yok.” Dedim geçmişe tamda o anılara geri dönerek. Yaşadıklarım gözümün önünden birer birer geçiyor ve ben anlatmak duygusunu bastıramıyordum. Anlatırsam hafiflerdim. “Sanki tüm dünyanın yükleri omuzumda ben sürünerek taşıyorum. Ben daha çocuk yaşımda tükenmişim halim kalmamış. Neler yaşadım, neler yaşattılar bana. Nasıl kaldırdım üstesinden geldim.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜTENÂ
ChickLitBurnunu kulağımın arkasından köprücük kemiğime kadar koklayarak sürttü. Ona daha fazla yer açmak adına başımı geriye doğru yasladım. "Kokun..." Dedi boğuk ses tonuyla. "Şu narin tenin..." Diye koklamağa devam etti. Ayaklarımı yere basmakta zorluk çe...