14.Bölüm

36 1 0
                                    

                        FİNAL

🌒

Karanlığa alışmış bir insan karanlıktan korkar mıydı? Ben korkmuştum. İnsan doğar, yaşar ve ölür. Ölüm ve yaşam arasında olan o ince çizginin tam ortasında kalmıştım.

Hayatım boyunca çektiğim tüm zorlukların bana bir hiçmiş gibi geldiği o anda sadece tek bir nefese tutunmak istemiştim. Acı çeksem bile yaşamak istemiştim. Ne olursa olsun sevdiklerimden ayrılmak ve onları arkamdan gözü yaşlı bırakmak istememiştim.

O kurşunun sırtımı delip deşen, nefes dahi aldırmayan acısı ve acıyla gözümden akan bir damla göz yaşı tüm acılarımı, hayatımı ve çektiğim tüm zorlukları bir film şeridi gibi gözümün önüne getirdi.

Korkmuştum. Bana küçük yaşlarımdan gün yüzü göstermeyen hayatın bana son oyununu oynamasından kokmuştum.
Nelerimi vermezdim sımsıkı tutunmak için, her şeye rağmen yaşamak ve mücadele etmek için. Sevdiğim insanlarla bundan sonraki yaşamımı mutlu geçirmek için.

Düşüncelerim soğumuştu tıpkı ruhum gibi. Gözlerim kapanmıştı ama sesleri bir uğultu gibi işitiyordum. Bağırmalar, siren sesleri ama gözlerimi açamamanın korkusu içerisinde tir tir titremiştim.

Korkak değildim ben, hiç bir zamanda korkak olmamıştım. Bulduğum sevgiyi ve aileyi tadını alamadan erken kaybetmekten korkmuştum.

Yolları ayak parçalayan ve kanatan yollardan, soğuk kaldırım taşlarında akıttığım gözyaşlarından, beni bin bir parçaya ayırıp yok eden hayattan ‘ben artık mutluyum, sana yenilmedim.’ Hıncımı ve hırsımı çıkarmadan gitmek istemiyordum.

Artık sesleri bile duymamaya başladığımda bir sona yaklaştığımı anladığım ve bağırmak istediğimde sesimin bile çıkmayışı son noktaydı.
Her şey bitmişti.

Karanlık.

Ve son umudun belki seni kurtarmaları.
Hep beklediğim bir şey, kendimi bildim bileli hep ama hep beklediğim bir şey. Kurtulmak.

“Acaba kelle paça mı yedirsek tam porsiyon?” dedi Seçkin eliyle boyutunu gösterip ağızı sulanarak anlatıp. “Yemin ederim enerji verir cana gelir ya.”

“Hayır Seçkin bey, artık kaç defa tekrarlamam lazım? Hazel hanımın sağlıklı gıdalanması şart.” Hemşire hanımın bezmiş ifadesiyle dudağımın kenarıyla gülümsedim.

Günlerdir bu evde her kes topluca bana bakıcılık yapıyor üstelik hemşireliğimi yapan Ela’yı çıldırtacak boyuta getiriyordular. Seçkin istisnasız iki gündür bana kelle paça yemem konusunda öğütler verip duruyordu.

“Ucundan yesin ne olacak? Cana gelir diyorum Ela hanım.”

Ela sabır dercesine derin nefes alıp verdi. Elindeki ilacı bana uzatarak içmem için dilimin üstüne koydu, bardaktaki suyu yavaşça bana içirdi.

“Seçkin bey artık gider misiniz başımdan ya sabahtan beri beynin bırakmadınız ama bende.”

“İki şey söylemeye gelmiyor hemen mızrakları yiyoruz.”

Seçkin trip atar gibi arkasına yaslanarak oturdu. Göz ucuyla Elaya bakmayı kesmedi ama. Ela sanki Seçkin yokmuş gibi işine devam etti. Ateşimi bir daha kontrol etti, tansiyonumu ölçtü ve ilaçlarımı sırayla verdi.

“Hazel, şimdi biraz dinlen yarım saate yaranı temizler pansuman yaparım.” Dedi Ela masadaki ilaçları düzenle toparlayıp. Tamam anlamında kafamı salladım.

Bundan iki hafta önce kaçınılmaz sonun tek kurşununa denk gelmiştim. Kurşun delip geçmişti belimden karnıma doğru. Sonra gözlerimi kablolara bağlı yoğun bakım odasında açmıştım. Ölmemiştim. Yaşamak desen sadece tutunmaya çalışmıştım. Şimdi Kenan’ın orman evinde hasta yatağında olan kişi bendim. Sıkılıyorum diye yerimi salonda yapmışlardı.

Seçkin buradaydı çünkü kurtulmamda en büyük pay onundu. Beni hem hızlıca hastaneye yetiştirmiş hem de kan vermişti. Kenan artık eskisi gibi davranmıyordu ona. Birazcık iyi davranıyor ola bilirdi ama laf sokmayı da ihmal etmiyordu.

Ben hala iyileşmediğim için bir süre buradaydık. Emine teyzem her gün güzel yemekler getiriyor, Rıza amcam her iş çıkışı yanıma uğruyordu. Bazen de Kenan’a yolun uzak ve orman içinde olmasından şikayet edip duruyordular.

MÜTENÂ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin