Ve bazen hayattır sevmek.
Birini çok uzaktayken bile,
Yüreğinde taşıyabilmek. -Özdemir Asaf☕
3 gün önce
Sırtımı arabama yaslayıp gözlerimi etrafta gezdirdim. Terminalin karşısında küçük pastane dükkanları, renkli kırtasiyeler, minibüs ve taksi durakları, okuldan çıkan öğrenciler... Küçük ve şirin bir yere benziyordu.
Tüm binalar sarı taştı ve her yer bir uyum içerisindeydi. İnsanın gözünü yormuyordu. Büyük şehirlerdeki karma karışık renkler, kalabalık insanlar yoktu.
Evet, Ürgüpteydim. Herkesin masal kent olarak bildiği ilçedeydim. Ama gezmek için değil, sevdiğim kadın için gelmiştim.
Onu nasıl bulacağımı düşünürken aklımdaki bilgilere göz attım. Babasının imam olduğunu ve isminin Ömer Polat olduğunu biliyordum. Sorup soruşturarak bulacağımı umuyordum. Zaten dediğim gibi küçük bir yere benziyordu. Altı üstü(!) 35 bin nüfuslu.
Önce yolu öğrenmem lazımdı. Navigasyonu açıp Cumhuriyet Meydanı denen yere giderken arabayı terminalde bıraktım. Meydanın karşısındaki kuruyemiş dükkanlarından birine girdim.
"Selamün aleyküm." Adam bana bakıp gülümsedi. Dövmesi olan kolunu bana uzatarak "Aleyküm selam." Derken beni iki adamın daha oturduğu taburelere yöneltti.
Noluyor oğlum? Elimizi verelim derken kolumuzu kaptırdık.
"Çay?" Teşekkür edip redderken en yaşlı olanları bana döndü. "Buraların yabancısı gibisin evlat." Başımı salladım. "Evet, ben aslında Ömer Polat diye birini arıyorum. Belki tanımazsınız."
"Karamanoğlu Camisinin imamı Ömer'i mi diyor, Şahin?" Şahin denilen girişteki adam kafasını kaşıyıp bir kaç saniye düşündü. "Ben Ömer abi dışında Ömer Polat tanımıyorum, baba."
Başımı heyecanla salladım. "Benim aradığım kişi de imam zaten." Allah yardım ediyordu vallahi, başka açıklaması olamazdı. Yolu tarif ederlerken ayaklandım. "Allah razı olsun, benim şimdi kalkmam lazım. Hayırlı işler."
Hızlıca ordan ayrılırken ilk işim arabamı alıp kalacak otel aramaya başlamam oldu. Görev yaptığı camiye yakın olmadı önemliydi. Yatsı vakti yaklaşırken heyecanım kabarıyordu. Gece olmasına rağmen hava Eskişehir'e göre fazla sıcaktı. Üstüme siyah tişört, aynı renk pantolon geçirip aynanın önünde kendime baktım. Tamamen hazır olduğumu anlayınca otelden çıkıp camiye döndüm. Kubbesiz, çok büyük olmayan, kayadan oyma, avlusunda kemerleri olan ve Selçuklu'dan kalma mezarları olan bir camiydi.
Ben camiyi incelerken okunan yatsı ezanıyla yutkundum. Tüm cesaretimi toplayıp ayakkabılarımı çıkarırken titreyen dizlerimle içeri girdim.
Burası biraz daha serindi.
Gözlerimi etrafta gezdirdim. Ortada sırayla sütünlar vardı. İlk defa kayadan oyma bir camiye giriyordum. Beyaz Cübbeli ellili yaşlarında bir adamın içeri girmesiyle yutkunamadım. Tükürüğüm boğazıma kaçınca kendimi tutarak kısık sesle öksürdüm.
Bana kısa bir bakış atıp genel olarak hitap etti. "Ey cemaati müslimin safları sıkılaştıralım aramıza şeytan girmesin." Safların biraz daha sıkılaşmasıyla en başa geçip namazı kıldırmaya başladı.
Namazı kılmıştık, o cemaatle sohbet ederken karnıma kramplar gire gire sıranın gelmesini bekledim. Sarığını çıkarıp dolaba yönelirken dönüp bana baktı. Rotasını değiştirip bana gelmeye başladı.
Kalbim bir an atmayı bıraktı. Oğlum Atakan, Helen'in yanında böyle heyecanlanmadın.
"Selamün aleyküm, evlat."
EVLADIN MIYIM SAHİDEN?Hemen nasıl da benimsedi canım babam.
"Aleyküm selam."
"Seni daha önce hiç görmedim buralarda. Yeni misin?" Uslu çocuklar gibi başımı salladım. "Evet, yeniyim." Adamın gözleri beynimi okur gibi bakıyordu. Aman kalbimi okumasın da...
"Öğretmen olarak falan mı, geldin?" Ah bir bilsen neden geldiğimi, bu kadar sakin kalır mısın, bilmem.
490 kilometreyi aşıp buraya geldim, söyle gitsin be Oğlum. "Hayır, ben sevdiğim kız için geldim, Eskişehir'den."
Kaşlarını kaldırıp hayretle baktı. "Buraya kadar geldiğine göre gerçekten çok seviyorsun." Yahu seven sevdiği için yüzlerce kilometreyi aşamıyorsa neden seviyor?
Hevesle başımı salladım. Elini omzuma koyup sıktı. "Allah yardımcın olsun, oğlum. Hakkında hayırlısını nasip eylesin. Korkma çık konuş, bu devirde senin gibi efendi çocuk bulmak zor."
Umudum biraz olsun artmıştı. "Ömer amca, ben kızınızı seviyorum." Vücudu gözle görünür şekilde kasıldı. Omzumdaki elinin dahi donduğunu hissettim. Gülen yüzü, parıldayan gözleri buz kesmişti. Az önce karşımda olan adamla şuan karşımda olan adamın aynı kişi olduğuna inanamıyordum.
"Ne dedin sen?" Yerimde dikleşip kafamı kaldırdım. Utanılacak birşey yapmıyordum ben. "Kızınızı seviyorum. Yanlış anlamayın amacım sevgili hayatı yaşamak değil. Bana kalsa yarın basarım nikahı." Son söylediğimle dudaklarımı birbirine bastırdım. Ulan Atakan...
Omzumdaki elini sakince indirdi. "Ne diyorsun lan sen?" Anında yakalarıma yapıştı. Camidesin, çarpılacaksın şimdi. Elimi bileklerine koydum. "Vallahi amacım kötü değil." Nefesini düzenleyip biraz sakinleşti. "Bir de kötü olsaydı." İterek yakalarımı bıraktı. "Oğlum, yürü git şurdan belanı benden bulma." Arkasına bakmadan camiden çıktı.
Vay yine mi keder..?
İki gün geçmişti... Sabah namazından yatsıya kadar camide kılıyordum. Sevap point, welcome Cennet, inşallah inşallah.
Buraya geleli üçüncü günümdü ve yatsı namazına gidiyordum. Ayakkabılarımı ayakkabılığa yerleştirip içeri girdim. Sadece ikimizdik sanırım. Beni görmesiyle 'tövbe estağfurullah' çekip önüne döndü.
Namazdan sonra inatla camiden çıkmayıp onu beklerken o da pes edip yanıma geldi. Yandan bir bakış atıp caminin kapısına varırken gözlerimi yenilgiyle yumdum. Bugün de olmamıştı...Başaramamıştım...
"Atakan, bugün akşam çaya gel."
☕
Gözümden uyku akıyor. Düzenleyemedim, yazım yanlışları olabilir. Kardelen Çiçeği'ne de özel bölüm yazdım ve ikisini yetiştirmek aşırı zor oldu, onu tamamlayamadım daha doğrusu.
Baş parmaklarım iflas bayrağını çekti bugün. Telefonumu 3 defa şarja taktım özkdmxlddjmddj
Neyse hayırlı geceler 🌙 Galp 🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve | Texting
KurzgeschichtenBilinmeyen Numara: Wuhan'dan Muş'a kadar gelen korona, Bilinmeyen Numara: 578. Bölüme kadar gelen Arka Sokaklar Bilinmeyen Numara: 2020'nin eziyetinden sonra gelen 2021, Bilinmeyen Numara: Asla okumam diyen ama şu an üniversite 5'e kadar gelen ben...