Büyük bir hayal kırıklığı yaşayıp ben artık kimseyi sevemem deme! Unutma ki, en güzel çiçekler mezarda yetişir. -Nazım Hikmet
☕
Sabah beni uyandıran üç şey vardı. Birincisi çok sıcaktı, ikincisi nefes alamıyordum, üçüncüsü dışardan gelen horoz sesleriydi.
Yapışan kirpiklerimi aralamaya çalışırken gözüme ilk çarpan şey pencereden görünen yemyeşil manzaraydı. Bir kaç saniye nerede olduğumu düşünürken dün Norveç'e geldiğimiz geldi aklıma.
Yerimde genleşmek isterken hareket edemediğimi farkettim. Karnımı sıkıca saran kalın kollara gitti ellerim. Gözlerim yavaş yavaş büyürken saçlarımdan derin derin nefesler alan Atakan'ı farkettim. Düzenli nefeslerinden hâlâ uyuduğunu anlarken bir kaç dakika kendime süre verip olayın şokunu atlatmaya çalıştım.
Baş parmağımla, işaret parmağımı koluna koyup çekmeye çalıştım. Bir işe yaramadığını farkedince elimi koluna sarıp kaldırmayı denedim.
Yahu canım kocacım sen uyuyorsun, kendine gel. Uyurken insan bir şeyi tutamaz ki.
Tutar mı acaba? Aman ne bileyim ben ya.
Kolunu yavaşça bırakıp başka bir çözüm yolu aramaya başladım. Aslında bulunduğum konumda ne kadar rahat olduğumu farkettim ama terlemiştim. Uyanıp rahatsız olursa ben o utançla ölürdüm.
Nikah kıyılmış olsa bile bir anda tüm engeller kalkmıyordu işte.
Uyanırsa olacakları düşünüp kollarının arasından sıyrılmaya çalışırken bunu biraz olsun başarabildiğimi düşünüyordum.
Sonra bir şey oldu, belimin altındaki el beni havalandırıp az önce bulunduğum konuma geri getirdi. "Hm, nereye bakalım?" Uykulu çıkan, boğuk sesiyle yanaklarım ısındı.
Sonra aklıma gelen şeyle sinirle gözlerimi kapattım. "Yastıkları sen mi çektin?"
"Yoo, ne münasebet." Kafasını kaldırıp gülerek yüzüme baktığını hissettim. "Sabahları ayrı bir tatlı oluyormuşsun sanki." Göz devirdim.
"Atakan, biz niye böyle uyuduk, cevap ver." Kollarını biraz daha sıkıp başını başımın üstüne bıraktı. "Üç yılın acısı diyelim." Ama sen böyle konuşursan ben sana nasıl kızacağım?
"Tamam, ona da tamam, hadi şimdi bırak beni." Yanağını yanağıma sürterken sakalları yüzüme battı. Gülme isteğimi bastırıp zorla konuştum. "Ya, sakalların batıyor, yapma."
"Zaten kestireceğim bugün." Bir an hareketlerim durdu. Kafamı ona çevirip göz göze gelmeye çalıştım. "Niye kestireceksin ki? Kestirme bence."
Tek kaşını kaldırıp alayla bana baktı. " Niye kestirmeyim? Çok mu yakışıyorlar yoksa?" Alaylı sözlerine ciddiyetle başımı salladım. "Yakışıyorlar."
Sırıtışı silinirken benden beklemiyor olacak ki, bir kaç saniye sadece yüzüme baktı. Sonra elini yanağıma yaslayıp okşadı. "Hemen kızarmış." Omuz silktim.
"Ay hadi kalkalım artık. Bırak beni."
"Bırakmam." Yanağıma burnunu sürtüp kokumu içine çekti. "Atakan, gurbete gitmiyorum. Kahvaltı hazırlamaya gidiyorum."
"Bir kere öpebilir miyim?" Yanaklarım kızarırken gevşeyen kollarını fırsat bilip arasından sıyrıldım. Hiç vakit kaybetmeden hızlı adımlarla banyoya koşarken, "Kaç bakalım kaç." Diye keyifle mırıldandı.
Banyoya girip küçük aralıktan kafamı uzatıp dil çıkardım. Bir şey demesine izin vermeden kapıyı kapatıp gülen yüzüme baktım, aynadan.
İşlerimi halledip üzerime çiçekli elbiselerimden birini geçirip mutfağa gittim. "Günaydın anneanne. (good morning granny)" omzunda duran minik, renkli bir papağanla kahvaltı hazırlıyordu. Geldiğimi görüp aynı karşılığı verirken ben de yardım etmeye başladım.
"Kızım, hadi siz Atakan'la kümesten yumurta alın." Başımı salladım. Atakan'ı koluma takıp kümese giderken tüm tavuk sevme çabalarımız boşa gitmişti. Doğrusu, ben sevmeye çalışmıştım Atakan'da bana bakıp gülmüştü.
Sonuç, sadece yumurta alıp dönebilmiştik.
Kahvaltı yapıp bahçedeki ahşap sandalyede kahve içerken tertemiz havayı ciğerlerime çektim. "Atakan, gelinimi ne zaman gezdireceksin?"
"Bugün akşama doğru çıkacağız. Yarında iglolara gideriz. Bir gece kalıp geliriz anneanne." İglo şu eskimoların yaptığı kardan evler değil miydi?
Heyecanla koluna dokundum. "Nereye gideceğiz?"
"Sürpriz."
Hava kararmaya yakın akşam yemeğini yedikten sonra dışarı çıktık. Birlikte yürürken evleri geçip sağa dönünce uzunca bir yol çıktı önümüze. Yanımda hareketlenme hissettim ama dönüp bakmadım. Parmaklarını parmaklarıma geçirirken refleksle elimi çekme isteği doğmuştu içimde.
Ama şükür ki öyle bir hata yapmamıştım.
Hafif tutuşu gitgide sahiplenici bir tutuşa dönüşürken derin bir nefes çektiğini işittim. "Ee nereye götüreceksin beni?"
"Şu tepeye çıkacağız. Biraz daha ileri gideriz yorulmazsan." Eliyle karşımızda kalan tepeyi gösterdi. Heyecanla kafamı salladım.
Elimi göğsüme koyup nefes almaya çalıştım. Çıkarken nefesim kesilmişti. "Atakan, burası çok güzel. Baksana her yer çiçek açmış."
Arkama geçip çenesini omzuma yaslarken gözlerini kapattığını hissettim.
"Memlekette çiçekler açsa senden bilirim." Utanmamıştım ama ondan böyle sözler duyunca yanaklarım pembeleşiyordu. Gülümsedim.
"Ya, sen veterinersin kendine gel, edebiyat benim işim." Güldüğünü işittim. "Ama şimdiye kadar hep ben bir şeyler dedim. Sen hiç demedin."
Kafamı hafifçe yana çevirdim. "Ha sen karşılık bekleyerek yapıyordun yani." Tekrar gülerken başını omzumdan kaldırıp ellerini arkadan belime sardı. Başımı göğsünü yaslarken önümdeki manzaraya bakmaya devam ettim.
"Hayır tabii ki de, sadece duymak isterdim." Yutkundum. Uzun bir süre ikimizde konuşmazken dudaklarımı ısırdım.
"Biz, sakalları şiirle karışık, yüreği Allah ile barışık adamları sevdik, demiş Cahit Zarifoğlu."
Derin bir nefes çektim içime. Onun kokusuyla karışık, havanın ferah kokusu doldu burnuma. Soluduğum kokuyu böyle bi' şişeye saklamak istedim.
Kollarının arasında dönerken kafamı kaldırıp ışıldayan siyah gözlerine baktım. Ellerimi kaldırıp parmak uçlarımla sakallarına dokunurken kısık sesle konuştum.
"Ben de öyle bir adam sevdim."
☕
Bugün de Helen'e düştük zöodnxmdkdd
Ya ben kendi yazdığımı beğenmiyorum, acaba sadece ben de mi bu?
Okulların açıldığını duyan yazar, mutsuz duygular içinde ama çok ani oldu be zökdmödksmdm
Şimdi ciddili bir şey konuşacağım.
Ali ve Rumeysa'nın kurgusuna başladım ama fikirlerimi hiç beğenmiyorum. Ne yazacağım, onu da bilmiyorum. Aklımda 3 tane kurgu var, ama hiçbiri sinmiyor içime. Eğer ilham gelirse hemen yazmaya başlayacağım. Biraz geç kalabilir.Şimdi soruyorum, ilk bölümü yayınlayıp bekleyim mi?
Yoksa büyük bir bölümünü yazdıktan sonra mı yayınlamaya başlayım?Neyse Allah'a emanetsiniz güzellerim 💙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve | Texting
KurzgeschichtenBilinmeyen Numara: Wuhan'dan Muş'a kadar gelen korona, Bilinmeyen Numara: 578. Bölüme kadar gelen Arka Sokaklar Bilinmeyen Numara: 2020'nin eziyetinden sonra gelen 2021, Bilinmeyen Numara: Asla okumam diyen ama şu an üniversite 5'e kadar gelen ben...