44.Bölüm❥

16.3K 1.4K 492
                                    

Sonra gülüşün geldi aklıma ve içimden dedim ki; yine gelsen yine severim seni. -Cemal Süreya

Elbiselerin arasında elimi gezdirdim. O kadar çok seçenek vardı ki, kafam karışmıştı. "Helen, seçtin mi?"

Deniz'e yalvararak baktım. "Ya Deniz yoruldum artık. Bilmiyorum, hangisini seçeceğimi." Halime gülümseyerek göz kırptı. "Belki eniştem yardımcı olur, ha."

Utana sıkıla telefonumu çıkardım.

Helen: En sevdiğin renk ne?

Atakan Yiğit: Niye sordun?

Helen: Sen bir söyle.

Atakan Yiğit: Gözlerin.

Helen: Anlamadım.

Atakan Yiğit: Şaşırmadım.

Atakan Yiğit: Mavi.

Helen: Ha. Anladım.

Helen: Ya sen bana gerizekalı muamelesi yaptın.

Helen: Küstüm ya, evlenmiyorum seninle.

Atakan Yiğit: Lan dur. Yapmadım öyle birşey. Komik geldi sadece.

Helen: Lan?

Helen: Oh valla ya. İlk günler, kahve kokulum, güzelim, canım, cicim. Artık iş kesinleşti ya. Lan, gerizekalı falan.

Helen: Tamam Atakan.

Atakan Yiğit yazıyor...

Helen: Anladım Atakan.

Atakan Yiğit yazıyor...

Helen: Açıklama yapma Atakan.

Atakan Yiğit yazıyor...

Helen: Sus Atakan.

Helen: Hatta ben susturayım.

Atakan Yiğit: DUR!

Atakan Yiğit: ALLAH BELAMI VERSİN AMA NOLUR ENGELLEME!

Helen: Tamam. 1 mesaj hakkın var. Gönlümü alırsan engellemem.

Atakan Yiğit: Vur hançeri kalbime, kalbim kana bulansın. Fazla derine inme çünkü orada sen varsın.

Atakan Yiğit kişisi engelledi.

"Orangutan kakası." Kafamı telefondan kaldırmamla bir elbise çarptı gözüme. Askılıktan çıkarıp boydan baktım.

Açık mavi, parlak bir kumaşı vardı, kolları tüldü ve çok boldu, bilekten sıkmalı olduğu için çok hoş görünüyordu.

Bunu alacaktım. Asla, Atakan'ın sevdiği renk olduğu için değildi, kendim beğenmiştim.

Buradan direkt havalimanına gidecektik. Rumeysa gidecek, Ali ve Emre gelecekti. "Helen, hadi Atakan'ı ara da gelsin."

Başımı yana çevirip kollarımı göğsümde bağladım. "Ben aramam onu." Gülerek bana bakarlarken oflayıp telefonu çıkardım.

İlk çalışta açılırken güler gibi bir sesi vardı. "Güzelim?"

Yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama yumuşama... Yumuşadım...

Ben ne ara bir lafa kanacak kadar gerizekalı olmuştum?

"Biz Kapadokya Butiğin önündeyiz. Seni bekliyoruz." Bir şey demesine izin vermeden suratına kapattım. Sürünsün azıcık.

On dakika sonra önümüz de araba dururken kızlar hep arkaya yerleşti. Ön kapıyı açarken yanımdaki mahluka hiç bakmadan koltuğa oturdum.

Bana baktığını hissediyordum ama hiç o tarafa dönmedim. "Kemerini tak."

Sağ elimi arkaya uzatıp kemeri avuçladım. Tabii ki de, kemer sıkışıp Atakan kurtarayım derken bana yaklaşıp doksan saat bakışmadık.

Kemeri takarken ona dönmek zorunda kalıyordum ve bakışlarının altında kemeri yerine sokmak zor oluyordu işte.

En sonunda takabilince derin bir nefes alıp önüme döndüm. Şükür!

Altı üstü kemersin sen ya. Bu kadar zor olmalıydı, takmak.

Kısa süre içinde harekete geçip eve giderken kızların ufak sohbeti dışında çıt çıkmamıştı. Kızları eve bırakacak, biz gidecektik.

Göz ucuyla yan tarafıma baktım. Hayır, insan bir kendini affettirmeye çalışır değil mi? Kollarımı bağlayıp yola odaklandım.

Havalimanında beklerken artık Rumeysa'nın saati gelmişti. Normalde erkeklerin yarım saat erken gelmesi gerekiyordu ama gecikmişlerdi. Tam Rumeysa kontrolden geçmiş giderken yan kapıdan Ali ve Emre çıkmıştı. Rumeysa gözden kaybolurken onlar yanımıza gelmişti. Tam zamanında!

"Şunlarda ki asalete bak be. Nasıl da yakışıyorlar. Ama benim Yiğidimin endamı bir başka." Bunu diyen tabii ki de Emreydi. Göz devirdim, üzerime kuma gelecekti neredeyse!

Kısa bir merhabalaşmadan sonra Atakan demiş olacak ki, onlar önden hızlıca giderken biz biraz gerilerinde kalmıştık. Yüzünü yana yatırıp eğince kafamı diğer tarafa çevirdim. "Güzelim, barışalım mı artık?"

"Olmaz, küsüm sana." Kollarımı bağlayıp omuz silktim. Başımı diğer tarafa çevirirken bu sefer o tarafa geçti.

"Ya Atakan, bakmıyorum sana. Yürü gitsene."

"Sen bana bakma, ben senin baktığın yerde olurum." Bu laflarla beni yumuşatcağını düşünüyorsa, çok doğru düşünüyordu!

"Hay, nikahtan sonra küssen nolurdu? Şuan hiçbir şey yapamıyorum ki. Gerçekten şaka yaptım ya."

Kafamı salladım. "Tamam affettim ama şey nikahtan hemen sonra böyle çok şey olmasa. Yani-" Sözümü kesti.

"Şuan evliliğe hazır olmadığını biliyorum. Her şey çok hızlı oldu, onunda farkındayım. Merak etme, ne zaman istersen elini tutarım, sarılırım. Yanımda olsan yeter, aslında yetmez ama yettiririz." Ama o böyle anlayışlı oldukça ben kendimi yetersiz ve kötü hissediyordum.

"Ya benim istememi bekleme, amacım bu değil ki. Sadece oldu bitti, evlendiye getirmek istemiyorum. Zaten istesem de söyleyemem. Şey yap sen kendini ya."

Benim duyacağım kadar güldü. "Tamam güzelim, ben ayarlarım kendimi."

"Teşekkür ederim."

"Bana teşekkür etme, şu sol tarafımda çalışan organa teşekkür et. Onun sana takıntısı var."

Aga be... Bugün de Ali ve Rumeysa'nın karşılaşamayışına yakalım. 🚬

Ah be Ali'm...

Ya ben bunu 40lı bölümlerde final yaparım diyordum ama sürekli aklıma birşeyler geliyor ve uzuyor. Of of of tadında bırakmak istiyorum ama bırakamıyorum.

Neyse Allah hepimizin yardımcısı olsun. Gidiyorum. Allah'a emanetsiniz. Galp 💚

Kahve | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin