Evleniriz belki bir gün,
Çocuklarımız olur.
Bana benzer şair olur,
Sana benzer şiir olur. -Cemal Süreya***
"Helen hanım." Ela gözlerini ekrandaki ultrason görüntüsünden çekip mavi gözlerime baktı. Uzun sessizliği bozmak adına, "Buyurun Didem hanım." diye merakla konuştum. "Tebrikler, 3 aylık hamilesiniz." Şüpheli yüz ifadesi dağılıp yerini mutlu bir ifadeye bırakırken ben hâlâ put gibi duruyordum. Kadın bir kaç dakika bekleyip sözleni yineledi.
"Tebrikler, üç aylık hamilesiniz."
Hamile
Üç
Ay
Ben hamile?
Hamile ben?
Kadın durdu ve tekrar yineledi. Üç aylık hamilesiniz. Biraz daha durup tekrar yineledi. Üç aylık hamilesiniz. "Helen hanım, iyi misiniz?" Gözlerimi kırpıştırıp doktora baktım. Aslında doktorun söylemediğini, benim kulaklarımda sürekli aynı şeyin tekrarlandığını anladım. Çünkü hâlâ bir ses tebrikler üç aylık hamilesiniz diyordu.
Uğuldayan kulaklarımın arasında uzaktan gelen "İyi misiniz?" sorusunu duydum. Önüme uzatılan suyla titreyen ellerimle kavrayıp boğazımı temizlemek adına küçük bir yudum aldım. Dünyadaki tek hamile sen misin kızım? Kendine gel. "Emin misiniz? Mide bulantısı, baş dönmesi, halsizlik... Bunların hiçbirisi olmadı ki. Sadece iştahım açıldı biraz ve kokulara hasassiyetim arttı."
Küçük bir gülümseme oluştu dudaklarında. "Bu kolay bir hamilelik geçireceksiniz demektir. İlerleyen aylarda bunlar da kendini gösterecektir. Ama burada bir bebek olduğundan emin olabilirsiniz." Gözleriyle karnımı gösterdi.
Kulaklarımda ki ses tekrar mırıldandı. Burada bir bebek var. Senin bebeğin, Atakan'ın bebeği..
Gözlerim istemsiz karnıma düşerken görüş alanım buğulandı.
Heyecan, korku, sevinç, kalp çarpıntısı... ve daha ismini bilmediğim bir çok duygu bedenimi ele geçirirken ne yapacağımı şaşırdım. Hamileydim. Son zamanlarda hamile olursam nasıl tepki veririm, sorusunu çok düşünmüştüm. Ama bu asla hayal ettiğim gibi değildi. Çok daha ötesiydi.
Atakan'ın gözlerindeki o anlamlandıramadığım, hayatım boyunca anlamlandıramayacağım his gibiydi.
Saatler geçti, tepede yakmayan güneş yerini aya bırakmıştı. Evde ellerime bakarak sadece düşünüyordum. Ne yapacaktım şimdi? Atakan'ı gördüğüm an tekrar ağlamaya başlamaktan korkuyordum.
Düşüncelerimin arasında gezinirken çalan zille tam anlamıyla yerimde sıçradım ve elim anında karnıma gitti. Annelik iç güdüsü hemen kendini göstermeye başlamıştı anlaşılan. Anne Kızaran gözlerime inat gülümsedim hafifçe.
Oturmaktan uyuşan ayaklarım, ayağa kalkmamla karıncalandı. Bir kaç küçük adımdan sonra içimden besmele çekip kapıyı araladım. Kapının ardındaki yüzü görünce içime dolan huzurla vakit kaybetmeden kollarımı sıkıca doladım vücuduna. "Çok özledim bugün seni." Önce kollarını belime sardı sonra da güzelce güldü. "Gittin mi doktora güzelim, ne dedi?"
Yutkundum.
Bismillahirrahmanirrahim!
"Bir yere gidebilir miyiz birlikte?" Kaşları çatıldı. "Olur, gidelim ama nereye?" Portmantodan montumu alıp onu da beraberimde çıkardım dışarıya. Sorusuna cevap vermemiştim. Adamı eve sokmadan tekrar dışarı çıkartıyordum. "Eğer yorgunsan, sonra da gidebiliriz." Başını olumsuz anlamda salladı. "Gidelim."
Hızlıca Kahve'nin tasmasını takıp arka koltuğa bindirdim. Kendim de sürücü koltuğuna geçerken hemen yanıma oturdu. Meraklı gözleri direkt yüzümü bulurken nereye demeyi de ihmal etmemişti tabii ki. Sessiz kalmayı seçip sadece yola odaklandım. Yolda gözleri ara ara bana kayıyordu. İçimdeki heyecan gittikçe artarken derin derin nefesler alıyordum. Çok heyecanlıydım, çok..
Ve sonunda gelmiştik.
Karşımızda tüm ihtişamıyla Galata Kulesi duruyordu.
Dar sokağa girmeden arabayı durdurup indim. Arka koltuktan Kahve'yi çıkarırken Atakan çoktan inmişti. Bir avcumda Kahve'nin tasmasını sıkarken diğer elimle de yanımdaki adamın elini kavradım. İlerleyip o dar dokağın ortasında durdum.
Derin bir nefes bıraktım dudaklarımdan. Hava buz gibiydi ama içim sıcacıktı.
"Bir efsaneye göre Galata'ya kiminle çıkarsan onunla evlenirsin derler. Hayatımda hiç çıkmadım buraya..." Burnumun ucu sızladı istemsizce. "...ama bu kulenin önünde birini tanıdım..." Gözlerim dolarken elimin altındaki eli sıktım. Onun endişeli gözleri üzerimdeyken benim gözlerim Galata'daydı. "...seni."
"Atakan..." dudaklarım hafifçe iki yana kıvrıldı ve bir kaç saniye yüzüne baktım. "Hani geçen demiştin ya bana, 'o kadar kitap okudun, beni en çok anlatan cümle hangisiydi?' diye." Kızarmış gözlerime içi gidermiş gibi bakıyordu. Kafasını sallamakla yetindi. Yan dönüp diğer elini de tuttum. Kahve aramızda, kafasını kaldırmış bize bakıyordu. "Güzelim, korkmaya başlıyorum."
"Atakan, hani o gün ben seni anlatan cümleyi bulamadım diye küstün ya bana. Ben bulamam. Bu dünyada yazılmış tüm kitapları okusam yine bulamam..." Dolu gözlerimle gülümsedim. "...hiçbir cümle gözlerine baktığımda doldurduğun boşluğu dolduramadı, hiçbiri sarıldığında sağ tarafımdaki kalp atışlarının sesi kadar huzur vermedi... Atakan, sen benim okuduğum en güzel kitapsın." Son bir kez döndüm ve Galata'ya baktım. Zamanı gelmişti. O da anlamıştı. Dolu dolu olmuş gözlerine baktım, derin derin. Çok güzeldi. "Ama bu kitap bitmedi, daha çocuğumuzu yazacak. Doğduğunu, güldüğünü, ağladığını, hastalandığını, ilk kelimesini, ilk adımını, ilk baba deyişini yazacak, biz yazacağız."
Sadece gözlerine baktım. Simsiyah göz bebekleri genişledi, sol gözünden bir damla yaş boynuna doğru yuvarlandı. Hafif aralık dudaklarını birbirine bastırıp elimi bıraktı. Hemen kolu belimi sararken kendine doğru çekti. "Helen, hamilesin." Güldüm. Kafamı salladım. Bir kaç dakika baktı öylece. "Baba oluyorum." Hâlâ sindirmeye çalışıyordu. Tekrar başımı salladım.
Gözlerindeki yaşlar kurumuş yerini büyük bir gülümsemeye bırakmıştı. Bir insanın gözleri güler mi, diye sormayın. Çok güzel gülerdi. Belimdeki kolunun sıcaklığı kayboldu, kollarını iki yana açıp gökyüzüne doğru bağırdı. "Baba oluyorum!" Dopdolu sokaktaki herkesin gözü bize dönerken bu sefer sıkıca sarıldı. Ayaklarım yerden kesilirken etraftaki herkes alkışlamaya başlamıştı.
Ayaklarım tekrar yere değer değmez etrafa bakıp utançla yüzümü eğdim. "Ne var sanki o kadar bağıracak, bak herkes bize bakıyor." Atakan'a yakındığımda yanaklarımdan tutup başımı kaldırdı. "Boşver başkalarını..."
"Helen'im, güzelim, sen çok güzel bir anne olacaksın. Ben seni çok seviyorum. Çocuğumuz da seni çok sevecek. Biz üç kişilik çok güzel bir aile olacağız." Kahve'nin havlamasıyla ikimizde ona baktık. "Dört diyecektin galiba." dedim gülerek. Aynı anda o da gülerken tekrar gözlerime baktı. Ve tam o an simsiyah gökyüzünden bembeyaz karlar yağmaya başladı. Atakan, yavaşça kulağıma eğildi ve o sihirli sözcükleri fısıldadı.
"Geriye kaldı, 10."
***
Selamünaleyküm <3
Nasılsınız?
Ben de iyiyim çok şükür çwğsmsknd
Bebiş geliyor ay ay
Ama benim ikinci sınavlarım da geliyor :/Allah'a emanet olun,
Sizi seviyorum,
Kocaman kocaman ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve | Texting
Storie breviBilinmeyen Numara: Wuhan'dan Muş'a kadar gelen korona, Bilinmeyen Numara: 578. Bölüme kadar gelen Arka Sokaklar Bilinmeyen Numara: 2020'nin eziyetinden sonra gelen 2021, Bilinmeyen Numara: Asla okumam diyen ama şu an üniversite 5'e kadar gelen ben...