Fotoğrafta sırasıyla A (Melek), Buğra, Yiğit, Lale ve Burak var ❤️
İyi okumalar! 💜
Buğra
Telefonumu elimde evirip çevirirken oldukça dalgındım. Öyle ki Yiğit'in bütün lobutları devirdiğini görmem yaklaşık bir dakikamı almıştı. Burak, Yiğit'in şansına küfrederken gülerek ayağa kalktım ve telefonumu önümdeki sehpanın üstüne bıraktım.
"Hile yapıyorsun lan sen. Yok yani, başka açıklaması olamaz bunun. Adam her seferinde tek atışta bütün lobutları deviriyor anasını satayım ya. Buğra, bir şey söylesene."
"Şans." deyip omuz silktiğimde Burak huysuzca homurdandı. Yiğit ise ona cevap verme tenezzülünde bile bulunmadan koltuğa yayılıp karşıda devamlı baktığı yere, Lalelerin oturduğu masaya, bakmaya devam etmişti.
Yanaklarımı şişirip nefesimi yavaşça dışarı üflerken mavi bovling topunu elime aldım. Melek'le tanıştıktan sonra onu dışarıda bırakıp direkt Yiğitlerin yanına geçmiştim. Melek ile Lale de benden birkaç dakika sonra salona girip bovling oynayanlardan uzaktaki bir masaya oturmuşlardı.
Mesafeyi ayarladıktan sonra bileğimi bükmeden topu kulvara yolladığımda üç lobut dışındakilerin hepsi devrilmişti. Geçen gün okulda bana boş yere çıkışan kızdı Melek. O gün bana nedenini anlayamadığım bir öfkeyle bakıyordu ve bir anlığına da olsa öfkesini anonim olabilme ihtimaline yormuştum ama yanılmıştım. Melek bugün bana epey sıcakkanlı davranmıştı, üstelik ismi a harfiyle başlamıyordu.
"Buğra? Kardeşim daldın gittin." Burak, dirseğiyle kolumu dürttüğünde silkelenip ikinci atışı yapmak için bir top daha aldım. Topu birkaç kez ileri geri sallayıp elimden bıraktığımda odaklanamamış olmamdan dolayı kalan lobutları devirememiştim.
"Paslanmışsın."
Yiğit'in alaylı sesiyle bedenimi ona çevirdim. Bana ithafen konuşmuş olsa da bakışları hâlâ Lale'deydi. Bir de utanmadan aşık olduğunu inkar ediyordu. Yanına gidip oturdum ve top seçmeye çalışan Burak'a baktım. "Uzun zamandır oynamıyordum. Sen de paslanmışsın."
"Gözlerin mi bozuldu kuzen? Skora bak, birinciyim. Ben hep kazanırım."
"Her zaman değil."
Yiğit gözlerini Lale'den çekip bana çevirirken arkama yaslanıp kollarımı göğsümde bağladım. Yaptığım imayı anlayamamıştı. "Kes tıraşı Buğra. Ne demeye çalışıyorsan açık açık söyle."
"Şunu demeye çalışıyorum: her zaman kazanamazsın, kazanamıyorsun da. Ağzından çıkanlarla hareketlerin çelişkili olduğu sürece kazanamazsın."
Haklı olduğumu bilse de bilmezlikten gelmek kolayına kaçıyordu. Gidip Lale'yle bir kere adam akıllı konuşsa, ona olan hislerini anlatsa rahatlayacaktı. Ama kabullenmiyordu, kötü biriymiş gibi davranıyordu. Yiğit'i tanımayan çoğu insan da bu tuzağa düşmeye, Yiğit'in kötü biri olduğuna inanmaya, dünden razıydı.
"Konuştu insan sarrafı Buğra." Yiğit kendi kendine güldükten sonra ayağa kalktı. "Bak, sana kendimi anlatmakla uğraşamam. Beni tanıyan tanır, bilen bilir zaten. Çelişkili falan değilim. Göz var izan var, Lale ateşli bir hatun. Her erkek gibi ben de onu arzuluyorum ama bu kadar, fazlası yok. Eski defterleri açıp durma artık çünkü harbiden sıktı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALMUMU HEYKELİ | Texting
Short StoryYiğit: Sana baktığımda ne görüyorum, biliyor musun? Yiğit: Bir heykel Yiğit: Hani müzelerde sergilenen balmumu heykelleri var ya, onlara benzetiyorum seni A: Ne alaka? Yiğit: Şu alaka Yiğit: Gözlerin var. Ağzın, burnun, kulakların... Kısacası bir...