Perdenin Ardındakiler - Bu Şehir Bugün Sensiz
İyi okumalar... 🖤
Yiğit
Çok sayıda dala sahip olan uzun gövdeli ağaçların bulunduğu bir ormanın ortasındaydım. Ağaçlar öyle yüksek, yapraklar öyle büyüktü ki kafamı kaldırdığımda gökyüzünü göremiyordum. Her yer simsiyahtı, etrafta renkli tek bir cisim yoktu. Gökyüzünün mavi olduğundan bile şüpheliydim.
Olduğum yerde dikilmeyi kesip hareket etmek istedim ama ayaklarımı kıpırdatamadım. Kafamı eğdiğimde bir bataklığa batmış olduğumu görmüştüm. Buraya nasıl gelmiştim? Daha da önemlisi benim bu ormanda ne işim vardı?
Kulağımda bir nefes sesi hissettiğimde irkildim. Kafamı arkama çevirip baktığımda kimseyi görememek kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu. Zaman geçtikçe bataklığa daha da batıyordum.
Birinin ismimi fısıldadığını duymamla önüme dönmem bir oldu. Birkaç metre ötemdeki güzel kadınla göz göze geldiğimizde nedenini anlayamadığım bir şekilde karnıma darbe almışçasına iki büklüm olmuştum. Yine de gözlerimi karşımdaki kadından alabilmiş değildim.
Sarı saçları omuzlarından dökülmüştü. Zeytin siyahı gözleri üzerimde usul usul gezinirken içimi hasretiyle yakan dudaklarında gülümsemeden eser yoktu. Bana doğru gelirken görüntüsü gittikçe netleşiyordu. Etraftaki her şey siyahken o renkliydi.
"Lale?"
Mırıldanışımı ben zor duymuşken onun duyması imkansız gibiydi. Karnımdaki ağrı arttığında Lale, aramızda en fazla dört adım kala durdu. Ayaklarımı bataklıktan çıkaramayacağımın bilinciyle bedenimi öne attığımda yerdeki büyük kayaya tutunabilmiştim. Batmaya devam ederken kafamı kaldırıp gözlerimi Lale'nin gözlerine diktim.
"Lale..." diye bağırmak istesem de sesim kısık çıkıyordu. Söylemek istediğim çok şey vardı ancak ağzım benden bağımsızdı sanki. Kendi istediği gibi hareket ediyor, Lale'nin ismini fısıldamaktan öteye gidemiyordu.
Bir damla gözyaşının yanağımı ıslattığını hissettiğimde Lale bana üstten bakmaktan vazgeçip çömeldi. Artık yalnızca alt bedenim değil üst bedenim de batıyordu. Onun gözlerine bakarken yavaşça yok oluyordum.
Bir elimi ona uzattığımda Lale bakışlarını elime çevirip gülümsedi. Ben çaresizce elimi tutmasını beklerken o, elini yanağıma uzatıp dokunmadan yanağımı okşuyormuş gibi hareket ettirmişti. Tek istediğim beni bu bataklıktan çıkarması ve da bana sarılmasıydı.
Yüzüme bir müddet baktıktan sonra ayağa kalktı. Gülümsemesini genişletip bana arkasını döndüğünde belime kadar batmıştım. Lale acelesiz adımlarla burayı, beni, terk ederken gözlerimi yumdum. Tutunduğum kayayı bırakmadan önce son kez fısıldamıştım.
"Lale..."
"Lale diyor bu hâlâ. Siz gelmeden önce de yaklaşık bin kere falan Lale'nin adını sayıklamıştır herhalde."
Dışarıdan işittiğim boğuk seslerle elimin altındaki yumuşak çarşafı sıktım. Birileri konuşuyordu. Göz kapaklarımı zorlukla araladığımda karşılaştığım ilk şey bir odanın beyaz tavanıydı. Sayıkladığıma göre Lale yok muydu? Hepsi rüya mıydı yani?
"Durumu nasıl?"
"Doktor, bilincinin açık olduğunu söyledi. Bıçak yarası bayağı derinmiş yalnız, kanamayı zor durdurmuşlar. Biraz daha yukarıya denk gelse ayvayı yiyecekmişiz anlayacağınız. Yüzünü gördünüz zaten. Vücudunda da yer yer ezikler varmış. Bunların hepsi Yiğit'in yaklaşık bir haftadır belli aralıklarla dayak yediğini gösteriyor. Bakma lan bana öyle. Doktor dedi valla bunları, ben değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALMUMU HEYKELİ | Texting
Short StoryYiğit: Sana baktığımda ne görüyorum, biliyor musun? Yiğit: Bir heykel Yiğit: Hani müzelerde sergilenen balmumu heykelleri var ya, onlara benzetiyorum seni A: Ne alaka? Yiğit: Şu alaka Yiğit: Gözlerin var. Ağzın, burnun, kulakların... Kısacası bir...