Fotoğrafta Yiğit ve Lale var.
İyi okumalar! 💖
Lale
"Kızlar, geç kalıyoruz. Tıkınmayı bırakıp kalkar mısınız şu masadan artık?"
Ada'nın doğradığı domatesleri ağzıma doldururken kafamı şiddetle iki yana salladım. Ada da benden farklı sayılmazdı, günlerce aç kalmışız gibi yemek yiyorduk. Normalde çok yemek yiyen biri değildim ama Melek'in evine gelince nedense iştahım açılmıştı.
Melek, bıkkınca ofladı ve göğsünde bağladığı kollarını çözüp hem benim çatalımı hem de Ada'nınkini elleriyle yakaladı. Çatalları ikimizin de ağzından çekerken Ada'yla birlikte masum masum Melek'e bakıyorduk.
Alt tarafı kahvaltı ediyorduk, ne diye bu kadar abartmıştı ki canım?
Melek gözlerini kıstıktan sonra iki elindeki çatalı da bize doğrulttu. "Ben aşırı derecede şirin, kibar ve mükemmel bir arkadaşım ama siz sınırlarımı epey zorluyorsunuz. Kaldırsanıza kıçınızı be!"
"Kalk Ada." dedim peçeteyle ağzımı silerken. Melek hâlâ bize kötü bakışlar atıyordu. Ağzım dolu olduğu için cümlemin devamını bekletmek durumunda kalmıştım. "Bu kız çirkefleşti yine, bize saldırmadan kaçalım."
Ben çayımın son yudumlarını içerken Ada bana hak vererek masadan kalkmıştı. Buraları kim toplayacaktı bilmiyordum ama bir saniye daha bu evde durursak Melek'in bizi elektrikli süpürgeyle kovalayacağı kesindi.
Eşyalarımı alıp dış kapıya doğru ilerledim. Ada da yanıma geldiğinde kolu indirip kapıyı aralamıştım. Evden çıkmadan önce Melek'e seslendim. "Meryem Abla kızmasın masayı dağınık bıraktığımız için? Hayır, bize bir şey olmaz da sonra sen çekersin ceremesini."
"Hadi Lale, hadi."
Melek sırtına taktığı çantasıyla mutfaktan çıkıp bizi eliyle kışkışlarken çiğnediği lokmaları bitirmeye çalışan Ada'ya bakıp omuz silktim. "İyi canım, sen bilirsin. Ben seni düşündüğümden söylemiştim."
Kapıyı tamamen açtığımda karşımda gördüğüm ikili birden yerimde zıplamama sebep oldu. Buğra ve Burak, gözlerini sırayla hepimizde gezdirdikten sonra ellerini bizi selamlarcasına salladılar. Sabah sabah bu neydi şimdi?
"Günaydın!"
"Sabah-ı şerifleriniz hayırlı olsun efendim! Özellikle de sizin Island Hanım..."
Elbette ki Burak'ın 'günaydın' deme şekli Buğra'nınkinden çok daha farklı olmuştu. Burak, tam bir aptal aşıktı. Ada'ya olan bakışlarıyla ve sözleriyle yeteri kadar belli ediyordu bunu.
"Kapımın önünde yatmayı huy mu edindiniz kendinize?" diye sordu Melek memnunsuzca. Buğra'yı gördüğü için gözlerinin ışıldadığını görebiliyordum ama yine aksice davranmaktan geri durmuyordu. Melek'in bu özelliğini seviyordum.
"Yenge önce bir günaydın deseydin ya. Çok sinirli bir insansın sen ama olmaz böyle. Hiç anlaşamıyoruz bu şekilde."
Melek, yalnızca göz devirdi. Burak'ın yüzündeki geniş sırıtma bile onun sinirini bozmaya yetiyordu. Yiğit'i Burak ile Buğra'nın yanında göremediğimden moralim biraz bozulmuştu bu yüzden aralarındaki boşluktan geçerek Melek'in evinden çıktım. Onlar da kapı önünde daha fazla dikilmemişlerdi.
"Yiğit yok mu?" Merdivenlerden inerken çenemi kapalı tutamayıp sorduğumda Buğra omuzlarını bilmediğini belirtircesine yukarıya kaldırmıştı. Dün akşamı birlikte geçirdiklerini tahmin ediyordum, bilmemesi tuhafıma gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALMUMU HEYKELİ | Texting
Short StoryYiğit: Sana baktığımda ne görüyorum, biliyor musun? Yiğit: Bir heykel Yiğit: Hani müzelerde sergilenen balmumu heykelleri var ya, onlara benzetiyorum seni A: Ne alaka? Yiğit: Şu alaka Yiğit: Gözlerin var. Ağzın, burnun, kulakların... Kısacası bir...