Fotoğrafta Yiğit ve Lale var
Maggie Lindemann - Obsessed
İyi okumalar! ❤️
Lale
"Lale var ya sana anlatamam. Onunla konuşurken kalbim o kadar hızlanıyor ki bazen onu kendimden çok sevdiğimi düşünüyorum."
Arkadaşımın sözlerine göz devirmek istesem de bunu yapmak yerine yalnızca onu onaylar mırıltılar çıkardım. Konuştuğu kişinin Yiğit değil de Buğra olduğunu öğrendiğinde ne yapacaktı acaba? Benden nefret edeceği kesindi fakat bunu pek umursamıyordum.
Gözlerimi bahçede gezdirirken okul kapısından giren Yiğit'i görmemle bacağımı diğer bacağımın üzerinden indirdim. Melek, kendini bana heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatmaya öyle kaptırmıştı ki Yiğit'in geldiğini görmemişti.
"Benim ufak bir işim var, sen takıl buralarda. Zil çalmadan yanına gelebilirsem gelirim." diye hızlıca konuşup ayaklandığımda Melek omuz silkmiş ve telefonunu cebinden çıkartıp dikkatini ekrana vermişti. Oturduğumuz banktan uzaklaşıp adımlarımı okul binasına doğru atarken sesli bir nefes vermeden edememiştim. Melek, cidden saf bir kızdı.
Binadan içeri girdiğimde merdivenleri tırmanan Yiğit bütün heybetiyle görüş alanımdaydı. Sırt çantasını tek omzuna takmıştı, okula gelmekteki isteksizliği yürüyüşünden bile belli oluyordu. Onu takip edip ikinci kata çıktığımda sınıfa girdiğini görmüş ve ben de peşinden gitmiştim.
Burak, Yiğit'in bana sırılsıklam aşık olduğundan bahsetmişti ama ona inanmam zordu. Yiğit'le ortaokuldayken dört yıl boyunca aynı sınıfta okumuş, üç yıl da aynı sırayı paylaşmıştık. O süre içinde Yiğit'in dönüp yüzüme doğru düzgün bakmışlığı neredeyse yoktu. Oysa ben onunla hep arkadaş olmak istemiş, bunun için çabalamıştım.
Kapıyı kapattığımda sınıfta Yiğit dışında kimse olmaması kaderin oynadığı bir oyundu sanırım. Yiğit, çantasını sırasına fırlatırcasına bıraktıktan sonra gözlerini bana çevirmişti. Kaşları çatılırken dikleşti. "Ne işin var burada senin?"
"Burası benim de sınıfım hatırlarsan."
Gözlerimi gözlerinden çekmeden ona ilerledim. Aslında söylemek istediğim bu değildi ama ağzımdan çıkmıştı bir kere, geri alamazdım. Yiğit'ten hoşlansam da davranışlarını gördükçe ona cephe almadan duramıyordum.
"Yapma ya?" Yiğit, alaylı bir biçimde gülüp alt dudağını yaladığında karşısında duruyordum. Mavi gözleri, yüzümü bir müddet inceledikten sonra dudaklarımda duraksamıştı. "Herkes dışarıdayken senin canın birdenbire sınıfına mı çıkmak istedi? Bir tek ben varım sınıfta. Yoksa bu bir tesadüf mü?"
Öfkenin vücudumda kol gezdiğini hissederken her şeyi dalgaya alması ve peşinden koştuğumu düşünmesi sabrımı taşırmıştı. Aniden elimi kaldırıp Yiğit'i göğsünden sertçe ittirdim. Bu hareketimle dengesi bozulurken ayakta kalamayıp arkasındaki sıraya oturmuştu.
"Neden yapıyorsun bunu Yiğit?"
"Ne yapıyormuşum?"
O, kısık gözleriyle bana bakarken kurduğu ağa düşmemek benim için imkansıza yakındı. Sessizce yutkunup yüzümü yüzüne yaklaştırdım ve tükürücesine konuştum. "Bunu işte! Sen ve senin o gereksiz egon herkesin seninle olmak istediğini sanıyor. Yok öyle bir dünya."
"Sen niye buradasın o zaman Lale? Niye bu kadar yakınımdasın şu an?"
Yiğit'in dedikleriyle afallarken gözlerimi kırpıştırdım. Buna bir cevabım yoktu. Ben ortaokulda bana kendini asla tanıtmayan o çocukla iletişim kurmaya çalışıyordum belki de hâlâ. Yiğit ortaokuldaki bir çocuk değildi artık, ciddi anlamda değişmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALMUMU HEYKELİ | Texting
ContoYiğit: Sana baktığımda ne görüyorum, biliyor musun? Yiğit: Bir heykel Yiğit: Hani müzelerde sergilenen balmumu heykelleri var ya, onlara benzetiyorum seni A: Ne alaka? Yiğit: Şu alaka Yiğit: Gözlerin var. Ağzın, burnun, kulakların... Kısacası bir...