Fotoğrafta bütün erkek karakterler -sırasıyla Yiğit, Buğra ve Burak- var 🔥
İyi okumalar! ❤️
Buğra
Gözlerimi kolumu çekiştirip duran Burak'a çevirip dışarıya bıkkın bir nefes verdim. Sabahın köründe henüz okula yeni gelmişken beni basketbol oynamaya bahçeye çıkartmaya çalışıyordu. Nasıl benden daha az uyumuşken benden daha fazla enerjik olabilirdi? Burak'ı anlamıyordum.
"Kanka hadi lan! Çok sıkıldım oğlum, öyle böyle değil. Dersin başlamasına on beş dakika var daha. İki dakika oynayıp geliriz, hadi."
"Burak, hiç havamda değilim cidden."
Burak sıkıntı içinde oflayıp kolumdaki ellerini çekti ve başını yukarıya kaldırıp ağlamaklı bir ses çıkarttı. Aslında havamda olmamamın sebebi taş taşımış olmam falan değildi, anonime yalan söylemek tüketiyordu enerjimi. Bu duruma nereye kadar dayanabileceğimi kestiremiyordum.
"Bari Yiğit'in yanına inseydik..." diye mızmızlandı Burak. Dün yediği lafları unutmuş olma ihtimali var mıydı? Yiğit'le bayağı bir ağız dalaşına girmişlerdi ama o hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Gerçi şaşırmamam gerekirdi, Burak'ın her zamanki haliydi bu.
Sınıf kapısı birden pat diye açıldığında Burak da ben de herkes gibi içeriye hararetle giren kişiye bakmıştık. Anlık sessizlik, Yiğit'in elinde tuttuğu mozaik pastayla yanımıza doğru adımlamasıyla bozulurken oturduğum yerde hafifçe doğruldum.
"Hah! İti an, çomağı hazırla."
Burak, Yiğit'e sataşırcasına konuştuğunda Yiğit onu takmayıp elindeki plastik tabağı sırama bırakmış ve mozaik pastayı işaret ettikten sonra ellerini ceplerine yerleştirmişti. "Ne tür bir eşek şakası peşindesiniz bilmiyorum ama ben pasta yemem. Siz mi bıraktınız bunu sırama?"
"He kanka. Sabahın köründe işimiz gücümüz yok, dedik 'Yiğit'e pasta yapıp götürelim'. Mal mısın?"
"Burak sana buradan bir çakarım, Afganistan'a kadar hiç duraksamadan savrulursun. Avel avel konuşma lan." Yiğit, Burak'ı hak ettiği şekilde cevaplandırırken benim suratım iyice asılmıştı. Belki de şu an mutlu olmam gerekirdi. Anonim, sevdiğim tatlıyı dikkate alıp ertesi gün benim için yapmıştı. Bu gerçekten ince bir davranıştı fakat ortada sürekli önüme serilen büyük bir yanlış anlaşılma vardı.
Ben, onun sandığı kişi değildim.
Ben Yiğit Adar değildim, Buğra'ydım. Anonim mozaik pastayı Yiğit'in sevdiğini zannediyordu oysaki Yiğit hiçbir tatlıyı sevmez, ağzına sürmezdi. Yiğit kibar biri de değildi mesela. Karşısındakinin kim olduğunu önemsemeden ağzına geleni söyler, hatta bazen darlandığını düşünürse karşısındaki insanı terslerdi.
Sayemde anonim; Yiğit'e ait olduğunu zannettiği benim karakterime, Yiğit'in ise bedenine aşık olmuştu.
Hayatımda daha önce hiç bu kadar karmaşık bir durumun içinde bulunmamıştım. Ben sessiz sakin, kendi halinde takılan biriydim. Yalan dolanla işim olmazdı ama şu an söylediğim büyük yalanda adeta kaybolmuştum. Bu yalanı sürdürsem ayrı dert, sürdürmesem ayrı dertti.
"Buğra, sen biliyor musun bir şey? Bu pasta nereden çıktı?"
Burak'la Yiğit yüzüme bakarlarken derin bir nefesi ciğerlerime doldurup ayağa kalktım. Etrafı gözlerimle tarayıp sınıftakilerin buraya bakmadığından emin olduktan sonra kısık sesle konuşmuştum. "Anonim yani konuştuğum kız, en sevdiğim tatlıyı sormuştu dün. Daha doğrusu senin en sevdiğin tatlıyı... Mozaik pasta olduğunu söylemiştim. Yapıp sırana bırakmış olmalı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALMUMU HEYKELİ | Texting
Short StoryYiğit: Sana baktığımda ne görüyorum, biliyor musun? Yiğit: Bir heykel Yiğit: Hani müzelerde sergilenen balmumu heykelleri var ya, onlara benzetiyorum seni A: Ne alaka? Yiğit: Şu alaka Yiğit: Gözlerin var. Ağzın, burnun, kulakların... Kısacası bir...