Fotoğrafta Yiğit ve Lale var 🖤
Canozan - Kalbimden Tenime
İyi okumalar... 💘
Lale
Sarı saçımın ucunu işaret parmağıma dolarken diğer elimdeki sigarayı dudaklarıma götürüp derin bir nefesi ciğerlerime doldurdum. Yiğit'in evinin dış cephesini gözlerimle tararken aklımdaki çelişkilerle cebelleşiyordum.
Dünkü yüzleşme benim için oldukça sarsıcı geçmişti. Melek'le bir daha arkadaş olabilecek miydik, beni affedebilecek miydi bilmiyordum. Tekrar arkadaş olsak bile artık eskisi gibi olmamız imkansızdı. Güvenini çok kırmıştım.
Melek'in Yiğit'le konuşmayı istememesi apayrı bir dertti. Normalde buna sevinmem gerekirken sevinemiyordum çünkü Melek'in teklifimi geri çevireceğini düşünmemiş, Yiğit'e Melek'le konuşacağının garantisini vermiştim.
Aşk bütün dengemi altüst etmişti ve ben hiç şüphesiz aptalca hareket ediyordum.
Biten sigaramı yanımdaki çöp kutusunun üstünde söndürürken gereken cesareti toplamaya çalışıyordum. Hangi akla hizmet edip de cumartesi sabahın köründe Yiğit'in evine gelmiştim acaba? Evi uzaktan izlemeyi bırakıp kapıyı çalmam gerekiyordu sanırım artık.
Derin bir iç çekip karşıdan karşıya geçtim ve büyük adımlarla Yiğit'in evinin önüne vardım. Terleyen avuç içimi siyah taytıma sürterken adrenalinden kalbim hızlanmıştı. Şu an nasıl bir Yiğit'le karşılaşacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu, bu beni korkutuyordu.
Dudaklarımı dişlemeyi kesip zile bastım. Saat dokuza yeni yeni geliyordu ve Yiğit hafta sonları uykusunun bölünmesinden nefret ederdi. Amacım onun nefretini biraz daha kazanmak değildi fakat yerimde de duramamıştım. Yiğit'i görmem gerekiyordu.
Birkaç dakikanın ardından kapı açıldığında Yiğit'in bedeni görüş alanıma girmişti. Gözlerim onun yarım aralık gözleriyle buluştuğunda dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Üstü çıplaktı, altındaki pantolonunsa düğmesi açıktı. Uykudan yeni uyandığı yüzündeki ifadeden çok net belli oluyordu.
Yiğit, elini kapı pervazına yaslayıp kaşlarını çattı ve bakışlarını üzerimde gezdirdi. Sanki evin içini görmemi istemiyormuş gibi kapıyı kendine doğru çekmişti. "Ne işin var senin burada?"
"Yiğit, iç çamaşırlarımı bulamıyorum!"
Ona cevap vereceğim esnada içeriden gelen kız sesiyle yüzüme beton dökülmüş gibi öylece kalakaldım. Yiğit ağır bir küfür geveleyip omzunun üstünden arkasına bakarken benim gözlerim de evin içine kaymıştı. Siyah, uzun saçlı bir kızın üstündeki bol gömleği ilikleyerek merdivenlerden indiğini gördüğümde içimde bir şeylerin devrilip kırıldığını hissetmiştim.
Gözlerimin dolmaması için çabalarken tren raylarına boylu boyunca uzanıp ezilmeyi bekleyen biri gibiydim. Kız, Yiğit'in olduğunu tahmin ettiğim beyaz gömlekle yanımıza geldiğinde yüzünde ağzını ortadan ikiye ayırmak isteyeceğim türden bir gülümseme vardı.
Yiğit bir kıza bir bana bakarken kız bana kısa bir bakış attıktan sonra orada yokmuşum gibi elini Yiğit'in koluna koyup okşadı. "Sütyenimi bulamadım ya. Her yere baktım ama yoktu. Bulmama yardımcı olur musun?"
"Sırası değil."
"Ah, tamam. Ben bulmaya çalışacağım. Ama çabuk gel yanıma." Yiğit'in soğuk ses tonuna rağmen kız ona sırnaşmaya devam ettiğinde dişlerimi var gücümle sıkıyordum. Kız, Yiğit ona bakmadığında elini Yiğit'in yanağına koyup dudaklarını dudaklarına bastırdığında kalbimin sadece kırılmakla kalmadığını, yok olmaya doğru adım adım ilerlediğini fark etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALMUMU HEYKELİ | Texting
Historia CortaYiğit: Sana baktığımda ne görüyorum, biliyor musun? Yiğit: Bir heykel Yiğit: Hani müzelerde sergilenen balmumu heykelleri var ya, onlara benzetiyorum seni A: Ne alaka? Yiğit: Şu alaka Yiğit: Gözlerin var. Ağzın, burnun, kulakların... Kısacası bir...