Fotoğrafta Ada ve Burak var 😍
The Girl and The Dreamcatcher - Glowing in the Dark
İyi okumalar... ❤
Burak
Suratım beş karış bir şekilde Melek'in beni yönlendirdiği sandalyeye otururken tepkisizdim. Moralim bozuktu ve kendimi iyi hissetmiyordum. Buraya gelmemin doğru olmadığını Buğra'ya da Yiğit'e de anlatmaya çalışmıştım ancak onlar beni ısrarla dinlememişlerdi.
Başta bana ne olduğunu anlayamamıştım. Bu sebepsiz enerji düşüklüğümü hasta olabilme ihtimalime yormuştum çünkü hayatımda daha önce hiç bu kadar boktan hissetmemiştim. Hastalığımın asıl sebebinin farkına varmamsa fazla uzun sürmemişti.
"Ben geliyorum birazdan."
Buğra, ayaklanıp kafede ilerlemeye başladığında muhtemelen Melek'in peşinden gidiyordu. Ben gelmeden önce burada neler döndüğünü bilmiyordum ama ortamdaki gerginliği sezebilmiştim.
Kafam çocuk sesleriyle dolarken bacaklarımı aralayıp sandalyede yayıldım. Gözlerim yanımdaki siyah saçlı kızın gözleriyle kesiştiğinde ayıp olmasın diye yüzüme zoraki bir tebessüm kondurup önüme dönmek istemişsem de kızın bana hitaben konuşması duraksamama sebep olmuştu. "Seninle daha önce bir yerde karşılaştık mı?"
Dirseklerimi sandalyenin kollarına yaslayıp ellerimi kavuşturduktan sonra kaşlarımı kaldırıp kızın yüzüne baktım. Gözüm bir yerden ısırıyordu sanki. "Bilmem, olabilir. Bizim lisede misin?"
"Sizin lisedeydim, geçen sene mezun oldum."
Kafamı yavaşça sallarken kızı nereden tanıyor olabileceğimi düşündüm. Bizden bir yaş büyükse ve geçen senenin mezunlarındansa okulda rastlaşmış olabilirdik. Anlık gelen bir farkındalıkla dudaklarım aralanırken kızın saçlarına kısa bir bakış attım. "Saçlarını hiç kırmızıya boyamış mıydın?"
"Evet! Bu rezilliği hatırladığına inanamıyorum." Kız kafasını iki yana sallayarak gülerken ben oturduğum yerde doğrulup bedenimi tamamen ona çevirmiş ve ismini söylemiştim. "Selin değil misin sen ya? Hani şu sırf saçına laf ettiği için öğretmenler odasına girip fizikçinin oturduğu koltuğu boyayarak bütün gün adamın götünde kırmızı boyayla dolaşmasına sebep olan Selin?"
"Ta kendisi," dedi Selin yarı utanç yarı neşeyle omuzlarını dikleştirirken. Boğazımdan yükselen kahkahanın önüne geçemedim, saçını boyadığı için tanıyamamıştım onu. Harbiden kafadan kontak bir kızdı Selin.
"Hatırlanmayacak gibi değildin ki kızım. Saçın iğrençti." Burun kıvırdım. Selin, açık sözlülüğüme karşın gözlerini devirmişti. "Ama fizikçiye yaptığın çok iyi numaraydı bak, hakkını yiyemem."
"Biliyorum, tatlım."
Selin'le ikimiz eski anıları hatırlayarak gülerken diğerleri sessizdi. Bakışlarım Selin'in arkasında oturan Ada'ya kaydığında gülüşüm soldu. Ada anlamlandıramadığım duygularla yüzüme bakarken ben bakışlarımı anında ondan kaçırmıştım.
Ada'ya karşı olan hislerim hoşlantıdan daha fazla, daha büyüktü. Şimdiye dek hiçbir kızla konuşmadığımda enerjimi kaybetmemiştim ama Ada benimle konuşmayı kesmek istediğinde kelimenin tam anlamıyla boşluğa düşmüştüm. Buna sadece hoşlantı demek aptallık olurdu.
"Ee, anlatsana Selin. Ne yaptın liseden mezun olduktan sonra?" diye sordum. Selin, heyecanla yaptıklarını bir bir anlatırken konuşacak konu bulmam onu sevindirmişti. Fakat ben Selin'in anlattıklarını ne doğru düzgün dinleyebiliyor ne de aklımda tutabiliyordum. Bu anlamsız ruh halim beni sıkmaya başlamıştı artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALMUMU HEYKELİ | Texting
Short StoryYiğit: Sana baktığımda ne görüyorum, biliyor musun? Yiğit: Bir heykel Yiğit: Hani müzelerde sergilenen balmumu heykelleri var ya, onlara benzetiyorum seni A: Ne alaka? Yiğit: Şu alaka Yiğit: Gözlerin var. Ağzın, burnun, kulakların... Kısacası bir...