Final 1: Kara kutu açılırsa

1K 37 19
                                    

5 yıl sonra

Derin'den

" Kapanış yapmanın zamanı geldiğini düşünüyorum."

Pencereden görünen akasya ağacında takılı kalan gözlerimi aramızda duran maun masanın diğer tarafında oturan terapistime çevrmiştim.

" Bence hazırsın Derin." dedi.

" Değilim. Yüzünü görmek  istemiyorum o kadının. Hem konuşacak ne var. Gerçek değişmeyecek ki."

" Evet değişmeyecek."

Yine soğuk soğuk terler sırtımdan süzülmeye başlamıştı.  Anne demeye bin şahit isteyecek o kadından, hayatımı mahveden sırrı kendine saklayan o bencil yaratıktan nefret ediyordum. Onun yüzünden bilmeden kendi kardeşimle...midem yine bulanmaya başlamıştı.

" Senin suçun değildi. Bilmediğin bir şeyin bunca zamandır tüm suçunu kendine yüklüyorsun. Bunları konuştuk zaten. Kaç sene oldu bana geleli ? Beş yıl. Bilmiyordun. O da bilmiyordu kardeş olduğunuzu. Annen.."

"  Annem değil o. Anne olamaz. Hep babam kazada öldü sanarak büyüdüm onun yüzünden. Sonra ölmediğini öğrendim. Beni bildiğini ve umursamadığını. Miras meselesi olmasa hala umursamazdı. Ölene dek bilmezdim kim olduğunu. Keşke bilmeseydim. Hakan'ın babası da olduğunu.. "

Susmuştum. Ölene dek beni mahvedecekti bu konu. Hangi terapi, hangi ilaç böyle bir günahı unuttururdu ? Çatı romanındaki baş karakter olmuştum. Kendi kardeşiyle...iğrenç ötesi bir durumdu. Dünyanın öteki  ucuna da gitsem, tüm tedavilere de maruz kalsam üstesinden gelemeyeceğim korkunç bir  günaha batmıştım. Bilmiyordum doğru ama olan olmuştu işte. Arkama bakmadan kaçmıştım. Dünyanın bir ucuna saklanmıştım ama kendimden, gerçeklerden, bitmeyen acı ve utançtan kaçamıyordum. Ölsem huzura ererdim ama  sayısız  kere deneyip, beceremeyince vaz geçmiştim. Kendimden, ismimden, sevdiklerimden, aşktan ..

Sarhoş olup da ifşa ettiğim o gecenin sabahında yediğim haltı hatırlayan beynim patlayacak gibi olmuştu. Hatırlıyordum. Ayrıntıya girmemiştim ama dediklerimi aptal olsa birleştirirdi ve korkunç günahımı anlardı. Kirliydim ben. Günaha batmıştım. Lânetlemiştim o korkunç günahla. Kendimden tiksinirken, varlığıma katlanamazken, iğrenç ve kirli biriyken orada kalamazdım. Onların yüzüne bakamazdım.

Bir Ağustos sabahı yok olmuştum hayatlarından. Dünyadan yok olmak isterken bu kadarı elimden gelmişti. Ardıma bakmadan gitmiştim. Kalamazdım. Gittim. Beni sonsuza dek affetmeyeceklerdi bunun için.  O affetmeyecekti. Ama kalırsam asla benim gibi korkunç bir günah işlemiş birini istemezdi. Kabul edemezdi de. Nasıl etsin ? Midesi bulanırdı benden. Ben kendimden tiksinirken kim tiksinmezdi ki.

" Derin, yine kafanın içindeki o döngüye girdin. Kendi kendini yiyip bitiriyorsun. Biliyorum karşısın ama en azından Senem ile yüzleşip hislerini ona söylemenin..."

" Öldürürüm onu. Görürsem öldürürüm...." deyip, sustum. Yeni bir sinir krizine girmek istemiyordum.

" Erken bitirsek olur mu bugün ? Devam etmek istemiyorum."

Çantamı alıp, cevabını beklemeden çıkmıştım klinikten.  Beş yıldır bir  ileri on adım  geri gidip geldiğim tedavi işe yaramıyordu. Günlük işlerimi yapacak kadar ve delirmemi, bir  sonraki intihar veya cinayet planladığım girişimi ertelemeye yetecek kadar aklı başımda  kalmamı sağlıyordu. Kaybedecek tek şey de akıl sağlığımdı zaten.

Kliniğin beş yüz metre ötesindeki nehir kenarına adımlarım kendiliğinden ulaşınca klinikten çıkar çıkmaz yuttuğum hap da etkisini göstermişti. Titremem geçmiş, zihnimdeki girdap durulmuştu. Üzerime çöken bitkinlikle banklardan birine oturup, yeşilimsi rengiyle akıp  giden nehri izlemeye koyuldum. Ağustos olmasına rağmen serin hava montumun önünü kapatmama neden olmuştu. Donuk  mavi gökyüzüne kafamı  kaldırıp, derin nefesler aldım.

BAŞIMIN TATLI BELASI #wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin