Her masal o klişe cümleyle başlardı. Bir varmış bir yokmuş. Dinleyen veya okuyan gerçek anlamını düşünmüş müdür bu cümlenin ? Masalın başladığı cümle aslında şunu anlatmak ister. Okuduğun bir masal ama hayatın da kendisini anlatarak başlıyor. Bir varmış. Bir şehir varmış. Bir sevgili. Uzaklardaki krallıkta yasayan bir prens. Kuleye kapatılan prenses. Bazen kendi evinde hizmetçi olurmuş prenses. Bazen evinden kaçar kendine yeni hayat kurarmış
O prensi beklermiş hep. Kuleye tırmanacak kadar gözüpek ama ayakkabı ayağına uymazsa prensesi tanımayacak kadar salak. Prens öpmezse yüzyıllık uykusundan uyanamazmış prenses. Prens öpmezse boğazına kaçan elma çıkmazmış. Prenses bu kadar mı acizmiş yoksa prensin öpücüğü öyle böyle değil miymiş ? Komadan çıkartacak kudrette öpücük neden hep prense ait süper güç olurmuş da prenses kurtulmak ve mutlu olmayı tek başına beceremeyecek kadar muhtaç bir tipmiş bilen yok.Masallar da zaten sorgulansın diye yazılmamış. Bir varmış ama bir yokmuş. Bugün var olan yarın yok olurmuş. Hayatın kendisi gibi. Hayatlara giren ve giden insanlar gibi. Masallar hep umutla bitermiş ama. Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar denirmiş.
Var olan yok olacak çünkü var olanın olmaması için hep bir şeyler çıkacak. Peki sonsuza dek mutlu olma kısmına gelmeyi nasıl becerdi prensle prenses ? Uğraştılar, mücadele ettiler, çözüm buldular. Yapmasalar, pes etselerdi prenses kulede kız kurusu olarak ölür, bir elmayla bitkisel hayata girenin fişi çekilir, camdan ayakkabıya ayak numarası uyan başka bir kız prensesten önce deneyip, ayağına uydu diye prensle evlenirdi. Ancak masal ya bu. O yüzden beraber olmanın ve mutlu yaşamanın bir yolunu bulmaları da baştan garantili.
Adem sabah sabah Sakin telaşla arayınca prensese ulaşacağı ilk ekmek kırıntısını göremeden atına atlayıp yel değirmenleri ile dövüşmek, ejderha ile kapışmak veya tırmanacağı kuleyi bulmak yerine apar topar hastaneye gitmişti.
Acil koridorunun başında göründüğünde gözleri sarı marul kafayı aramıştı. Onun yerine marul efendi görmüştü onu. Çöktüğü duvar dibinden habire dikizleyip durduğu kapıdan dört gözle beklediği devasa cüsse girince ayaklanmıştı.
" Adem abi.."
Sakin'in oval yüzü hala sapsarı kesilmiş haldeydi. Adem omzuna elini koyarak yumuşak ses tonunu seçti.
" Nerde Cesur ?"
Sakin kafasıyla perdesi çekili bölmeyi işaret etti.
" Doktor muayene ediyor şimdi."
" Kim yapmış söyledi mi ?"
" Tanımıyorum dedi. Para istemek için yolunu kesmişler. Bu da celallenmiş eşkıya mısınız diye. Biliyon ya huyunu sen de. Onlar da dalmışlar buna. Neyse ki polis arabası geçiyormuş da kaçmışlar. Yoksam dövmekten beter edebilirlerdi bence."
O sırada perde çekilip doktor başka bir hastanın yanına doğru gidince hemşirenin karnına bandaj sardığı Cesur görüş alanlarına girmişti. Sol kaşına dikiş atılmıştı. Sağ elmacık kemiği şişmiş, tek gözü şimdiden morarmaya başlamış, dudağı patlamıştı. Bandaj sarıldığı için görünen üst bedeninde çeşitli morluklar vardı. Sakin ismine inat sakin kalamayıp burnunu çekerek ağlamaya başlayınca Adem ensesine usulca vurdu.
" Kapa o muslukları sümüklü bamya."
" Napayım Adem abi. Baksana pazar eziğine dönmüş."
" Kavgaya girdi demedin mi ? Olur öyle şeyler. Gidip bir ifadesini alayım delibaş keçinin."
Adem yatağa doğru adımlayınca Sakin hemen peşinden gitmişti. Cesur, hemşire geçmiş olsun deyip çekilince kendine yanaşan devasa cüsseyi görmüştü. Şafak atarak hızla tişörtünü indirip vücudunun halini gizlemeye çalışmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞIMIN TATLI BELASI #wattys2019
RomanceKapak tasarımı Gece'ye ait. Kendisine sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum 🧡🧡🧡 Bir kızın hayal edebileceği herşeye sahip olan, gerçekten son derece şımarık, her dediğinin yapılmasına alışmış kaprisli ve sinir bozucu Berrak Taşkıran'in canından bezd...