Ozan kapıda dönen anahtarın çıkardığı şıngırtı sesiyle incecik, pis kokulu şiltenin üzerinde uyandı. Beton zeminin buz gibi soğuğu ve sinmiş idrar, kir ve tozun pis, keskin kokusu ağır bir zift gibi genzini yakıp , midesini bulandırmıştı.
Koridordan gelen çiy ışık kaç gündür kapalı kaldığı küçücük hücrenin karanlığına alışmış gözlerini acıtınca ,kolunu kaldırıp gözlerine siper etti. Kapıdaki tıknaz beden ışığı bir parça kesmişti.
" Kalk hadi uyuyan güzel. Koğuşuna dönüyorsun.Cezan bitti şimdilik."
Alaycı ve soğuk sesin hangi gardiyana ait olduğu umurunda değildi.Geldiğinden beri istisnasiz hepsi ona pislik gibi davranıyordu. Hâlâ ağrıyan bedenini şilteden kazıyıp, geçmeyen yara berelerinin ve çeşitli ebattaki morluklarının acısına ses çıkartmadan ayağa kalkıp, kapıya ilerledi.
Tıknaz gardiyan yanından geçen genç adamın peşinden gelip, koridorda onları bekleyen uzun boylu, heybetli yapıdaki diğer gardiyana beraber aralarına kattığı Ozan'la yürürken eğleniyor gibi konuşmaya devam etmişti.
" Bir de tavır yapıyor görüyorsun değil mi Erol ağbi ? Ne o lan entel dantelsin diye mi bu havalar güzel surat ?"
Ozan inadına susuyordu.Ilk geldiğinde karşılık vermiş ve katbekat geri ödeme almıştı.Umursadığından değildi. Korkmuyordu da kimseden ancak dayak yemek yerine kim vurduya gidip de boşu boşuna cenazesinin kalkmasına neden olmama kaygısı hissetmeden de duramıyordu.
Zaten ayrı kalmışlarken, bir de ölüp, Berrak'ı bir başına bırakmak, sonsuza dek onu kaybetmek yüreğine korku salıyordu. Ozan yerine Erol adlı çam yarması gardiyan sıkılıyormuş gibi cevap vermişti.
" Konuşmazsa konuşmasın. Sana ne Halit."
" Biri bir şey diyince susmak kabalıktır. Okulda bunu öğretmediler mi sana parlak çocuk?"
Ozan adamın imalarından tiksinse de ses çıkartmadı. Buna benzer imaları geldiğinden beri duyuyordu.
"Burası için fazla güzelsin, göze batıyorsun.Göz koyanın çok olur.Bugün göz, yarın başka şey yiğido. "demişti ranza arkadaşı ilk hafta tuvalettelerken.
O yüzden de çok kez geri kaçmamış, hayatında etmediği kavgayı burada edip, bir kaç kisiyi hastanelik etmişti ya. Korkma korkut taktiği bir nevi. Sonuçta Âdem ve Musa sayesinde sürüklenip durduğu kıytırık spor salonunda az bokstu, savunma sporuydu çalışmamıştı.
" Yeri gelir işine yarar Ozan'ım" diyen Adem herhalde böyle bir durumu hayal edip de söylememişti.
Ancak haklı çıkmıştı. Ozan' ın Içinden çıkan canavarı görüp, onun nazik ve tatlı görüntüsünün aksine ne kadar sert, öfkeli ve neredeyse soğukkanlı bir psikopat gibi üstüne gelenleri haşat ettiğini, dayak yese de umdukları gibi korkup, sinmek yerine deli cesaretiyle gıkını çıkarmadığını gördükçe bir parça temkinli hareket etmeye başlamışlardı.
Gene de tedbirliydi.Bir gün alt edemeyeceği biri çıkabilirdi karşısına veya kıstırdıklarında ellerinden kurtulamayabilirdi. Tek durduran şeyin onun sürünmesini isteyen Caner Taşkıran' ın daha farklı, sapkın birşey yapmalarını veya öldürmelerini istememiş olmasıydı. Başlarına bu derdi açan adamın iki dudağının arasında hükmü sallanıyordu ve bu çok canını sıkıyordu.
" Aç şu kapıyı Halit.Çocuğu rahat bırak artık. Kafam şişti virvirvir."
Sert uyarısı işe yaramış, Halit denen bodur baş belası kilidi açmıştı. Koğuşlara giden koridorda ilerlerken Ozan yeniden kendine tilt olan koğuşa dönmek yerine gerisin geri hücreye dönmek istedi. Adımını atıp da kapı üstlerine kapandığı anda sataşıp, dövmeye çalışmaya başlayacaklardı gene. Daha tam iyileşmeden Adem kadar öküz bünye bile olsa bu kez hastanelik olurdu net.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞIMIN TATLI BELASI #wattys2019
RomansKapak tasarımı Gece'ye ait. Kendisine sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum 🧡🧡🧡 Bir kızın hayal edebileceği herşeye sahip olan, gerçekten son derece şımarık, her dediğinin yapılmasına alışmış kaprisli ve sinir bozucu Berrak Taşkıran'in canından bezd...