4

14.5K 1.3K 2.6K
                                        


motive etmek ya da edememek
tüm mesele bu mu?

Kasabadaki herkes; ağzındaki emziğiyle bebesinden, elinde bastonuyla bir ayağı mezarda olanına kadar fanatikti. Buna ben de dahil. Karşımızda kim olursa olsun, hatta haklı dahil olsa, bir taraflarımızda olmaz; her zaman kendimizden olanı tutardık. Ayrımcılık gibi mi geliyor? Evet, öyle.

Kasabaya yerleşmeye gelen yabancılara, kollarımızı sonuna kadar açardık.Sanki kırk yıllık dostlarmışız gibi davranır; ailemize alırdık. Ama yazlıkçılara, turistlere, hatta gösteri almaya gelen sanatçılara bile burun kıvırırdık. Bal Kabağı, yabancılara düşman olmaz ama çizgisini hep korurdu. Söz konusu üniversite turnuvalara olana kadar.

Akşam olacak basket maçı için sanki ulusal harbe gidiyormuşçasına, hazırlanmaya başlamışlardı bile. Sokaklarda üniversite bayrakları ve süsler asılmışken, birçok kişinin de üstünde bizzat formalar görmüş ve bu duruma hiç şaşırmamıştım.

Hatta Memet amcayla konuşan, Gandalf amcanın "Karşı takımı lanetledim. Biz kazanacağız." dediğini duyduğumda da, şaşırmak yerine- gerçekten lanetledi mi diye düşünmeden edemedim. Sonra yanına uğrayıp, Jungkook'u lanetleyecek büyüler öğrenmeyi; kafamın bir kenarına yazdım.

Amigoluk ciddi işti. Hele de, bizim kasabadaysanız daha da ciddi bir iş oluveriyordu. Üniversitenin basket oyuncularına, kasabanın kahramanlarıymış gibi davrandığımızdan- onları motive eden, maçı hareketlerinden amigolarımıza da; fazlasıyla önem veriyorduk. Sadece aerobik hareketler ve dans etmiyorlar; aynı zamanda gerçekten gösteri sergiliyorlardı.

Jimin'in arada onlarla sahneye çıkmasından, ben de hareketlere hakimdim. Ama ilk defa pratiklerde kalmayacak, sahneye çıkacaktım. Kızlarla beraber eğlenip, dans etmek başkaydı; onlarca kişinin önünde gösteri yapmak çok, çok başkaydı.

"Sandiviç ister misin?" Jimin'in seslenip, sandiviçle bacağımı dürtmesiyle; endişelerimden sıyrılmıştım.

Kamyonetinin arkasına yayılmış, her zamanki gibi Jin'in önde yalnız bırakmıştık. Rüzgar saçlarımızı uçururken, ikimizde sırtımızı yaslamış bacaklarımızı dışarıya doğru uzatmıştık. Benim altımda şort olduğundan, çıplak bacaklarım önünden geçtiklerimizin dikkatini çekiyor ve çoğunlukla teyzelerden ıslıklar alıyordum. Seviyorum bu hatunları.

"Yemeyeceğim, Jin içine hardal sürmüş." dediğimde, Jimin "Bok ye." demiş ve diğer sandiviçi de kendisi yemişti. "Gergin misin sen?"

"Yoo." dedim kafamı sallayıp. "Hiç gergin olur muyum? Her hafta, amigoluk yapıyorum ben senden habersiz. Gizli hobim bu."

"Ben gizli hobinin, Jungkook'un altına yatmak olduğunu sanıyordum." dediğinde, kolunu cimciklemiştim. Tabi o da geri durmamış ve kafamı ısırmıştı. "Yalan mı, kaşar?"

"Yalan demedim." dedim, dil çıkarıp. Ağzıma vuracakken, "Aaa kedi!" diyerek, yan tarafı işaret etmiş ve dikkatini dağıtmıştım. Hep kanıyordu böyle şeylere. Salak çocuk. Ama çok tatlı. "Sen de çıkacak mısın?"

"Hayır." dediğinde, yerimde doğrulmuştum. Ne yani, yalnız mı olacaktım? "Hoseok çiçeğim, baya darbe almış oynayamayacak. Ee, ben de onun ponponuyum."

Geçen günkü protestolar sırasında, birkaç oyuncu daha yaralanmıştı ve bu oyunda çıkamayacaklardı. Jungkook, Yugyeom ve Minghao dışındakiler; yedekler olacaktı. Bu yüzden de, dün geceden beridir toplantılar yapıp, duruyorlardı.

"Yalnız kaldım." dedim, dudaklarımı büzüp. Jimin yanımda olsaydı, kendime güvenim olabilirdi. Ama şimdi, iyice gerilmiştim. Elimi saçlarımın arasına atıp, karıştırdım. Sürekli taktığım bandım, Jungkook'ta olduğundan, saçlarım gözlerime geliyordu. Ya yeni bir tane almalıydım, ya da ondan geri almam gerekiyordu.

my bad choice | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin