thor çekici jungkook'un yumruğu"Eteğimin altından kumlar girer." dediğimde, alt dudağını dişlemişti gülerek.
"Jeepin üstüne çıkarız." dedi dudağıma dilini sürtüp. Elini pilelerimden, bacağıma indirip nazikçe okşadı. "Merak etme, eteğine kumların girmesine izin vermem."
Sanki çocuk kandırırmış gibi söylemesine gülmüş ve doğrulmuştum. Üzerime uzandığından, dizlerine oturmuş ve kalkmıştı üstümden. Üzerine tişörtünü geçirirken, ben de bulduğum kurutma makinesiyle üzerimi ısıtıyordum. Arkama dönemediğimden, elimden kapmış ve sırtıma tutmuştu. Sonra da eteğimin altına götürmüş; pilelerim uçuşurken, bağırarak omzunu yumruklamıştım. Kahkaha atıp, geri çekilmişti. Ama popoma sıcak hava vurması iyi olmuş, ısınmıştım.
"Sigara var mı?" dediğimde, ceketinin cebinden çıkardığı paketi uzatmıştı. İçinden bir dal alıp, dudaklarımın arasına koyduğumda ateşlemişti.
"Son zamanlarda, çok fazla sigara içiyorsun." demişti, kendisine de bir tane yakarken.
"Bana diyene bak." dedim, omuz atıp. "Sözde sporcu olacaksın bir de. Dur ya. Biz senin omzunu kontrol etmedik." Okuldan çıkmadan önce durmuştum. Sigarayı dudaklarım arasına alıp, tişörtünü sıyırdım. Hala morluk yerindeydi tabi ki, ama bantları kaldırmıştı. Sigaramı alıp, ona verirken "Dur benim yanımda, ağrı kesici bantlardan var." dedim.
Çantamı sırtımdan indirip, açarken; "Yanında ağrı kesici bant mı taşıyorsun?" demişti gülerek. Aslında taşımıyordum. Ama maç sonrası ihtiyacımız olur diye düşünüp, revirden çalmıştım onun için. Bunu itiraf edecek değildim.
"Çok konuşma. Dön arkanı." dedim, kolunu tutup arkasını döndürdüm. Tişörtünü sıyırıp, dikkatlice bantları yapıştırdım. Bu morluklarla, nasıl maça çıkabilmiş ve üstüne bir de kazanmıştı anlamıyordum. "Yarın doktora gözükmeyi unutma."
"Tamam anne." dedi tişörtü düzeltip. Sigaramı elime vermektense, dudaklarım arasına koymuştu.
Rengine bayıldığım, su yeşili jeepine atlamış ve okuldan son çıkanlar olmuştuk. Kasabanın orta yaşlıları, Gandal amcanın Sıçrayan Midilli Hanına giderken; gençler de Uçan Süpürge'de parti veriyordu. Bu yüzden, diğer günlerin aksine kasabanın bu kısmı daha karanlık ve sessizdi. Ay ışığının aydınlattığı, orman yolunda tek biz vardık. Jungkook arabayı tek eliyle kullanırken, diğerini arkaya atmış kasadan bira alıyordu.
"Öleceğiz, aptal mısın?" dedim omzuna vurup, önüne döndürürken. Biraları almış ve bir tanesini açıp, ona uzatmıştım. Büyük bir yudum aldıktan sonra bana dönmüş ve gülmüştü. "Ne?"
"Hiç." dedi kafasını sallayıp. Jungkook'un bu hiçlerinde, ne olduğunu hep merak edecektim.
Kolumu camdan dışarı çıkarıp, uysal rüzgarın tenimi okşamasına izin verirken; Jungkook The Neighbourhood'un Prey şarkısını açmıştı. Melodisi, araba yolculukları için fazlasıyla idealdi. Ay ışığında parıldıyan yolu ve ormanı izlerken, birayı kafama dikmiştim. Yavaşça şarkıya girdiğimde, anlık olarak bana dönmüştü. Beklemiyordu galiba. Sonra o da benimle birlikte şarkıya eşlik etmeye başlamıştı. Ve o başlayınca, ben susmuştum. Yüzüne karşı itiraf edemesem de, sesini seviyordum.
Birden sözleri koreceye çevirmeye başlayınca, ona dönmüştüm. "Bir şey yanlış, açıklayamıyorum. Ne demek istediğimi biliyorsun, bilmiyor musun?" dedi, kafasını sallayıp. İngilizcenin üzerine korece binince, garip olmuştu. Ama bunu çok sık yapardı zaten. "Duyduğum bir şey, ya da yaptığım bir şey beni böyle yaptı. Bana yardım edebilir miydin?" Nakarata geçmesiyle, dudağıma parmaklarını vurmuş; "Sen de!" diye bağırmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
my bad choice | Taekook
Fanfiction"Ateşle oynamanın faydası, oynayanın ucundan bile tutuşmamasıdır. Yanıp kül olanlar oynamasını bilmeyenlerdir." 24/05/2021