söylenecek son bir şarkı kaldıHayattaki en büyük şansım; ne dış görünüşüm, ne de çizim yeteneğimdi. İkisi de hayatımı kolaylaştırmış olsa da; asıl şansım Jimin'di. İstenilen her şey; aşk, para, hatta şöhret bile -kısa bir anlına da olsa- bulunabilirdi. Ama gerçek dostu bulmak çok, çok zordu. Ve hayatınızdaki en büyük lütuf olurdu.
Jimin benim her şeyimdi. Bunu lafın gelişi söylemiyordum, gerçekten öyleydi. Ruh eşi tanımını, her zaman aşkla eşleştirirlerdi; ama bu doğru değildi. En büyük örneği de, ikimizdik. Duruşundan, gülüşünden, dudağının aldığı şekilden, hatta sadece bakışından bile ne söylemek istediğini anlardım. Neye, ne tepki vereceğini önceden bilir; mutluluğunu, öfkeyi, üzüntüsünü, acısını ben de bizzat hissederdim.
Eğer bana ağlayarak gelirse, canını sıkan ne varsa ortadan kaldırırdım. Gözlerini kıstıran gülümsemesiyle gelirse, onu daha fazla güldürmek için şebeklikler yapardım. Canı sıkılır ve kaos isterse, ortalığı darmadağın etmeye hazır olurdum. Elinde bir cesetle gelirse; neden tek başına öldürdüğünü sorup, kafasını ısırırdım.
O da aynılarını, benim için yapıyordu. Şimdi olduğu gibi. Ona, elimde Jungkook'un gözyaşları ve acısıyla gitmiştim. Şarkıları ve sözleri gösterip, olanları anlattığımda dikkat bir şekilde beni dinlemişti. Kendimi suçlamaya başladığımdaysa; "Nereden bilebilirdin, kahin misin sen?" diye kızmıştı. "O da bu tarz oyunlar oynacağına, karşına geçip açık açık söyleseydi aşık olduğunu. Hala yapmıyor, hala kaçıyor farkındaysan."
"Canını acıttım." dedim, ağlamaktan şişmiş gözlerimi ovuştururken. Artık gözyaşım akmıyordu. Ama o kadar çok kızarık duruyorlardı ki, ağlıyormuşum gibi gözüküyordu. Bu yüzden Jimin, haksız taraflarım olmasına rağmen Jungkook'a bileniyordu yeniden. Silmekten yıpranmış yanaklarımı öperken, kollarını belime dolamış ve kucağına doğru çekmişti. Jimin'in yatağı benimkinden daha yumuşaktı ve bir de güven dolu kucağı eklenince bulutlar üzerindeydim şimdi.
"Biraz daha ağlarsan, yemin ederim ormana dalarım, tarzan gibi daldan dala atlayıp; o zebaniyi yakaladığım gibi cehennemine gömerim." Dediğine gülmeye başladığımda, o da yumuşamıştı. Dudaklarımın ulaşabildiği yerine, yani çenesine öpücüklerimi bırakmaya başlamıştım. Bir anda yan dönüp, komidinin üzerinden dudak balmını almıştı. "Bak güzelim dudaklarını, dişlemekten çatlatmışsın hep!"
Sırt üstü uzandırıp, dudağımı özenle nemlendirdi. Sonra da, yine yanıma uzandı.Gözlerini tavanda gezdirirken, ben de boynuna doğru sokulmuştum. "Yanmaz demiştin, hatırlıyor musun?" dedi, parmaklarını saçlarımda gezdirirken. Gözlerimi kapamışken, söylediği sözle geri açmıştım. "Değer vermediğim biri, canımı yakamaz demiştin."
O gün kantinde, Jungkook için dile getirmiştim bunu. Jimin'in aklında tutması, ilginçti. "Yalan söyledim." dedim, gözlerimi geri kaptırken. "Ona, sizlere ve en kötüsü kendime."
"Olur öyle." dedi, bana dönerken. Saçlarımın arasına, şefkatla dudaklarını bastırdığında, başımın ağrısı geçer gibi olmuştu. Kolunu belime atıp, iyice yamacıma girdiğinde yerimde kıpırdanmıştım mırıldanarak. "Yarın daha güzel bir gün olacak, şimdi uyuyalım."
Olmamıştı. Sabah rezalet bir şekilde uyanmıştım. Gözlerimi zorlukla açıyordum, iğne batıyormuş gibi yanıyorlardı. Burnum hala tıkalıydı ve tüm gece ağzımdan nefes aldığımdan, dudaklarım daha da kurumuş, çatlamıştı. Başım da ayrı bir dertti. Alnımdan ve şakaklarımdan giriyordu ağrılar.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
my bad choice | Taekook
Fanfiction"Ateşle oynamanın faydası, oynayanın ucundan bile tutuşmamasıdır. Yanıp kül olanlar oynamasını bilmeyenlerdir." 24/05/2021