16

13.9K 1.1K 1.7K
                                    


biz kaderi bulan iki kişiyiz

Jungkook'la birbirimize geç kaldık; diyemiyordum. Keşke daha önce haberim olsaydı ve bu kadar acılar çekmeseydik, diye düşünüyordum evet- ama geç kalmışlık hissi yoktu. Çünkü biz onunla hep birlikteydik. Birbirimizi sinir ediyor, damarına basıyor, kavga ediyorduk. Ama daha çok tahrik oluyor, yakıyorduk birbirimizi; gözleri gözlerimi bulduğunda, teni tenime değdiğinde tutuşuyorduk. Vücutlarımızda yumruk izlerimizdense; öpücük, ısırık ve tırnak izleri olurdu hep. Bir de tabi, benim kalçalarımda ve bacaklarımda şaplak izleri.

Ne zamandır anlatıyorum; siz de fark etmişsinizdir ki- birbirimize karşı koyamıyorduk. Onun açısından bakıldığında, sanki sadece o yanmış gibi duruyordu. Ama böyle değildi, siz de farkındasınız -ondan etimle kemiğimle, tüm hücrelerimle nefret ettiğimi düşündüğüm zamanlarda bile; onun kucağına atlamak için fırsat kolluyordum.  Takındığı tavırlara, hayata bakış açısına, duruşuna hayran olmamak içib direndiğimi dile getiriyordum. İçimden. Asla ne kendime, ne de ona itiraf edebilirdim zaten.

İkimizde aşkımızı nefretin arkasına saklıyorduk. Ateşimizi öfke, kıskançlık ve hırsla boyamayı başarıyorduk. O kadar ki, nefretimizden hiç şüphe duymadığımızdan, yıllarca bir adım dahi ilerleyememiştik. Son bir haftaya kadar. Her şeyin ortaya tek tek dökülmesi, gözlerimizin açılması için; birimizin vazgeçmesi, arkasını dönüp gitmesi yeterli olmuştu.

"Umarım Jungkook uyanmamıştır." diye fısıldadım; evin önüne park ettiği zaman. Yolu yine 15 dakikada gelmişti. Kafamı cama yaslayıp, biraz uyuklayayım derken; kasabaya son hız geldiğimizden ağrımaya başlayan başımı, cama vura vura iyice sikmiştim.

Yugyeom bana cevap vermeden, apartman kapısına doğru bakınıyordu. Ben de bakışlarımı oraya çevirdiğimde, duvara yaslanmış sigara içen Yoongi'yi görmüştüm. Her zaman üzerinde taşıdığı pezevenk gömleğini beline bağlamış, siyah tişörtü ve bol yırtıklı kırmızı kotu- permalı saçlarıyla pavyondan fırlamış gibiydi. Neden buradaydı, anlamamıştım.

Arabadan indiğimizde, bize doğru adımlamıştı o da. "Ne işin var senin burada?" diye şaşkınlıkla sorarken; o daha büyük bir şaşkınlık ve endişeyle yüzümü inceliyordu.

"Güzel yüzünü ne hale getirmiş, piç kurusu." Elini çeneme doğru yakınlaştırmış, ama dokundurmamıştı. Beni artık heykel olarak değil de; normal bir insan olarak görüp, bir de endişelenmesi içimi rahatlatmıştı açıkçası. Omuz silkmiş, dudağımın kenarındaki yaraya dokunmuştum. Acımıyordu artık.

"Jungkook'tan yine dayak yiyeceksin." dedi Yugyeom araya girip. Galiba güzel yüzünü, demesine takılmıştı.

Jungkook duysa, takılmaktan fazlasını yaparmış gibi geliyordu. Kararan gözler, kasılan çenesi ve favorim -dilini yanağına bastırması çok hoşuma gitse de; büyütmesini istemezdim. Yoongi'nin diğerleri gibi, aramıza girme amacı olmayacağını biliyordum çünkü.

"Doğruları da mı söylemeyelim yani?" dedi Yoongi gözlerini devirip. İçten içe o da eğleniyordu. Yugyeom oflarken, bana dönüp göz kırpmasından belliydi. "Ya Taehyung'a aşık olsaydım, o zaman ne yapacaktı?" dediğinde, bu sefer gözlerini deviren bendim.

Yoongi dışarıdan -bence- çok soğuk gözükse de; arkadaşlarının arasında tam bir şerefsiz pezevenk; cehennemin iblislerinden değil de, şeytana ruhu satacak kadar gözü kara, delidolu biri olurdu. Hiçbir şeyi siklemeyen tavrını bozmaz, ama sevdiklerine sataşıp, sinirlendirmekten de vazgeçmezdi. Özür dilemeye geldiği gün beni de, fazlasıyla delirtmişti. Böylece, beni de arkadaşı olarak gördüğüne ve sevdiğine emin olmuştum. Jimim'i kıskandıran da buydu galiba.

my bad choice | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin