Üniversiteler arasındaki Resim yarışmasına 1 gün, yeni yıla ise 3 gün vardı. İki önemli gün art arda geldiğinden, Bal Kabağı kasabasına büyük bir şenlik hakimdi. Kasaba ışıl ışıldı. Farklı farklı şekillerde oyulmuş bal kabakları şimdiden evlerin önüne konmuştu. Koca bir çam ağacı kasabanın pazar yerindeydi, genç-yaşlı çocuk demeden herkes kafasına göre süslemişti. Kasabamız her zaman çok güzeldi, ama yılbaşı zamanı paha biçilemezdi.Yarışma için resimlerimiz hazırdı. Ama resim klübü başkanı olarak, son kontrolleri yapmaktan bir türlü çıkamamıştım okuldan. "Gece yarısı oldu neredeyse, hâla bitmedi mi işin?" diye mızmızlanıyordu Jungkook telefonun diğer ucundan. "Evimize gel artık, Cherry."
Evimiz. Evet, Antichrist ve Cherry'nin kendi evleri var! Yani bizim! Tabi, semt bizim ama ev kira ne yazık ki. Ama önemli olan bu değil; önemli olan her gece Antichrist'ın sıcacık kollarında uyuyor olmamdı. Onun öpücükleriyle uykuya dalmam ve sabahları onu öperek ayılmamdı. Bunun ne kadar güzel olduğunu tahmin bile edemezsiniz.
Geceleri uyandığımda, uzağımda olduğunda kolundan tutup kendime çekiyordum. Uykulu halde olsa da, ne istediğimi anlıyor ve beni kolları arasına alıyordu. Gözlerini bile açmadan, dudakları yüzümde nereme denk gelirse oraya öpücük konduruyor ve uyumaya devam ediyordu.
Ben de bir süre onu izliyordum. Aylar geçmişti, ama bu alışkanlığımı bırakamamıştım. Onu izlemeye doyamıyordum. Cehennemden gelen ve evrenin en güzel varlığı olmaya başaran Antichrist'tan nasıl gözlerimi çekebilirdim zaten? Bakmak yetmiyordu da. Pürüzsüz yanağını okşuyordum. Kırmızı bantlarını yapıştırdığı benlerini, yara izini öpüyor öpüyor dudaklarımı yüzünden ayıramıyordum. Bazı zamanlar hafiften ayılıyordu. Yine gözleri açık olmazdı ama dudaklarında tatlı bir gülümseme belirirdi. Yüzünü boynuma gömer, derin nefesler çekerdi içine. Sonra öperdi uzun uzun. Dudaklarıma doğru çıkar ve beni altına alırdı. İşte o zaman ayılmış olurdu. Sabaha kadar da uyutmazdı.
Ah bu arada ev demiştim değil mi? Dairemizin hemen karşısındaki, resimlerim için kullandığım daireye yerleşmiştik Jungkook'la. Aslında stüdyo daireydi. Ama Antichrist ve Cehennemin geri kalan üyeleri -yani kuzeni Yugyeom ve arkadaşları- salonu bölmüş ve küçük bir yatak odası hazırlamışlardı bize. Evin dekorasyonu bana kalır sanıyordum; ama Jungkook evimiz için fazlasıyla heyecanlıydı ve en ufak bir biblo için bile dakikalarca düşünüyordu. Bunun böyle devam edemeyeceğine karar verip; yatak odasını ben aldım ve salonu tamamen ona bıraktım. Yatak odamız neon mor ışıklar, tablolarla, çiçeklerle kaplıyken; salonumuz koyu gri duvarları, siyah L koltuğu ve cam kenarındaki koca saksı dışında bomboştu. İkimizin ne kadar farklı olduğu, iki oda arasındaki farktan bile anlaşılıyordu.
İlk haftalar adet gereği partilerle geçmişti. Jimin dışında herkes bu durumdan memnundu. Minik gözlerini kısıp, dolgun dudaklarını sinirle birbirine bastırıp; "Aşkımı benden çaldın, cehennem zebanisi." diyordu her defasında. Cehennemin lordu ve bütün evrenlerin en güzel burnuna sahip, motorcu pezevenk Hoseok yanına yerleşmiş olsa dahi hâla Jungkook'a laf vurmaktan vazgeçmiyordu.
Jungkook'un devam eden yakınmalarına kıkırdayıp; "Sen evdesin değil mi aşkım?" diye sordum bağırarak. Telefon hoparlördeydi. Çünkü bir yandan da, Chaeyoung'un çizimini dikkatle odanın diğer köşesine taşıyordum. En güzeli yine onun eseriydi ve hiçbir zarar gelmemeliydi.
"Evdeyim." dedi oflayarak. Ben etrafında olmayınca gerçekten çok huysuz bir çocuk oluyordu, herkese zehir ediyordu günü. Ve ben buna gülmeden edemiyordum. Telefonun diğer ucundan yürüme ve kapı sesi gelince balkona çıktığını anlamıştım. "Apartmanın önünde Mickey var." dedi, sigarasından içine çekerken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my bad choice | Taekook
Hayran Kurgu"Ateşle oynamanın faydası, oynayanın ucundan bile tutuşmamasıdır. Yanıp kül olanlar oynamasını bilmeyenlerdir." 24/05/2021