10

14.2K 1.2K 1.9K
                                    


birçok kötü şey yaptım
ve
bunları yapmakta çok iyiydim

Lise 2'nin yazından bugüne kadar, beni onlarca kez ağlatmıştı Jungkook. Haberi yoktu. Ya da vardı. Bilmiyorum. Şu an, takılmam gereken nokta bu değil; söylemek istediğim başka bir şey var. Kalbimi o kadar çok kırmıştı ki; her bir can kırığımda ruhuma bir çizik atmıştım ve bir süre sonra siyaha boyanmıştı boydan boya ruhum.

Ama son olaylar ağır gelmişti ve artık devam etmek istemiyordum. Silmiştim. En azından silmeye çalışıyordum. Bıraktığı izleri, içime işleyen karanlığını bir günde temizleyebilmem zaten imkansızdı. Yine de, onu görmezden gelebileceğimi, daha fazla yara bırakamayacağını düşünmüştüm. Fakat gözlerinden akan yaşları görmemle, verdiğim bütün kararlar toz olmuştu.

Yıllardır beni ağlatmasına rağmen; onun ağlaması beni daha çok etkilemiş- hüzünle dolu olan yüzünü görmek, canımı fena acıtmıştı.

Beni sokak ortasında bırakıp, ormanın karanlığında kaybolduğunda; dakikalarca bıraktığı boşluğun arkasından bakmıştım. Bir ara peşinden gitmeyi düşünsem de, onu bulamayacağımı biliyordum. Bulsam da; konuşmayacağına, görmezden geleceğine ya da kaçacağına emindim. Benimle kendi dilinde, söylediği şarkıyla konuşmuştu zaten. Daha fazlasını, en azından bu gece vermeyecekti.

Eve geri döndüğümde, Jimin sıkıştırsa da; verecek cevabım yoktu. Çünkü hiçbir şey bilmiyordum. Ne yapmıştım da, canını bu kadar yakmıştım hiçbir fikrim yoktu.

Durmayan ağlamalarımla, kendimi odama kitlemiştim. Yatağa oturup, ellerim başımda sallanarak; saatlerce düşündüm. Düşündüm. Düşündüm. Bulamıyordum. Nefretinin sebebini nasıl bulamadıysam; şimdi de ne yaptım da- acıtarak gözlerini bu kadar kararttım, bulamıyordum. 

Neden daha önce belli etmemişti? Tam da, sınır koymaya çalışırken, bana neden yaşlı gözlerle geliyordu? Kalbime ektiği nefret tohumlarını, cehennemin karanlığıyla beslerken; şimdi de ateşiyle yakıyordu hepsini. O tohumlar yanmış, yerine kendi kıvılcımlarını bırakmıştı. Bu çok garipti; ben ateşimi söndürmeye çalışırken; onunki daha da harlanmış, önüne çıkan her şeyi yakacak kadar büyümüştü.

Ona sadece acı vermemiş; yara da açmıştım. Ve bazı yaraların, kolaylıkla kapanmadığını biliyordum. İltihap yapardı ve içten içe zehirlerdi. Jungkook'un zehri; bakışlarındaki boşlukta, burnundan verdiği cehennem sıcaklığındaki nefesinde, kalbime bıçaklar saplayan cümlelerindeydi. 

"Anlamaya çalışmalıyım." diye sayıkladım kendi kendime. Eğer bir neden verirse, onu anlamaya çalışacağıma söz vermiştim içimden. Vermemişti; ama ellerime göz yaşlarını bırakmıştı.

Ne kadar düşünürsem düşüneyim, nedenini bulamasam da; aklıma başka bir şey gelmişti. Bu akşam söylemek istediklerini şarkıyla ilettiyse; belki de diğerleri de mesajdı? 2,5 senedir bana birçok şarkı atmış ve söylemişti. Hepsinde olmayabilirdi; ama bazılarında eminim ki göndermeler vardı.

Elimde olan tek ipucu bu olduğundan, hızlıca yerimden fırlamış ve masa başına geçmiştim. Acıyan gözlerime damlamı sıkıp, gözlüğü gözüme geçirdim. Laptopu açarken; bir yandan da mesajlarda geziniyor, konuşmalarda geriye doğru gidiyordum. En son Bon Jovi'nin şarkısını göndermişti, ama onun sebebi kırmızı oje sürmemdi. O yüzden, onu geçmiştim. Biraz daha gerilere giderken, Slipknot'un Snuff şarkısını görmemle duraksadım. Çevirisi için Google'a yazarken, bunu ciddiye almış ve not defteri çıkarmıştım.

my bad choice | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin