altı

2.1K 335 336
                                        


nasıl güzel üzülüyorum bazen süs çiçeği koklar gibi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

nasıl güzel üzülüyorum bazen süs çiçeği koklar gibi

2021,

Arkadaş, yoldaş, dost... İnsanın hayatındaki çokça önemli kişiye verdiği isimdi bu. Bir şekilde yollarınızın kesiştiği, düşüncelerinizin örtüştüğü, kanınızdan olmasa da omuzlarınıza epey sorumluluk yükleyen bu kişi yüreğinize sayısız iz bırakabilirdi. Bende durumlar biraz karışıktı açıkçası. Fazlasıyla da hayal kırıklığına uğratan emeklerim vardı.

Yoongi, beni terk eden ilk arkadaşımdı ama bu sadece düşündükçe geliyordu aklıma. Henüz yarenlik etmenin ne olduğunu düzgünce seçemeyecek kadar çocuktu yaşımız, beni yaralasa da boşa çıkan pek bir emeğim olmuyordu. Beni asıl üzen, fenalar fenası bir arkadaşım vardı zamanında, ismi lazım değil. Ortaokul dönemimi en eğlenceli geçirteniydi o, pek güldürürdü beni. Evlerimiz yakın olmasa da gönüllerimiz yakındı, annemin onunla arkadaşlık etme uyarılarına rağmen kapılarımı sonuna dek açtığım biriydi. Her isteğini getirirdim yerine, sapıklar gibi sırf sevdiği kızı biraz daha çok görsün diye onunla yol takibi yaptığım bile olmuştu. Ne de utanırdım bundan, şimdi o kızla aynı fakültede okuyorduk, ayak uçlarına bile değdiremiyordum bakışlarımı. O sıralar da bilirdim birini, özellikle bundan korkabilecek birini takip etmenin yanlış olduğunu. Fakat öylesine gözü kapalı bir değerdi ki arkadaşıma verdiğim, ondan gelen her şeye olurum vardı.

Hep sevdiklerimiz mi yarı yolda bırakırdı bizi, bilmem ama yüreğime bırakacağı iz yetersiz gelmiş olacak ki birazı vücuduma da taşsın istemişti herhalde. Annemden en büyük dayağımı onun yüzünden yemiştim. Girdiğimiz markette çantasına çikolatalar aşırmıştı da yakalanacağını anlayınca çantayı bana bırakmış, personeller tarafından yaka paça götürüldüğümüz buz gibi depoda da bir ton gözyaşı dökmüştü bir hırsızla mı arkadaşlık etmişim diye. Ağzımı açıp tek kelime edememiştim. Edemeyeceğimden değil, dudaklarımı birbirinden ayıramayacak kadar sahici bir şoka girmiştim o gün. Yüzüstü bırakılmanın nasıl bir şey olduğunu o zaman tatmıştım. Neyse ki çaldıklarının toplamı on ediyor diye polise uzamamıştı olay. En fenası da buydu ama, gelsin beni alsın diye annemi aramışlardı. "Benim cebimde yirmi var, ödeyeyim ama aramayın annemi." diye yalvarsam da terbiye edilmem gerektiğini düşündüklerinden dinlememişlerdi beni. Oysa en başında hırsızlık eden de ben değildim ki!

Kötünün de beteriydi o gün, yediğim hiçbir sopaya benzemiyordu. Daha on bir yaşındaki bedenimin yerden yere vurulduğunu, kapı eşiğinden bizi izleyen teyzeme beni kurtarması için nasıl diller döktüğümü ama onun hiçbir şey yapamadığını çok net hatırlıyordum. Belki de Roseanne'e karşı bu kadar yumuşak olmamın en büyük sebebiydi bu. Ne yapmış olursa olsun merhametle karşılardım onu, sesimin tonuna hep dikkat ederdim. Olur da ilerde bir gün kendimi kaybedip yapmamam gereken bir vicdansızlığa yeltenirsem beni durdurmaktan korkmasın isterdim çünkü. Teyzemin bana acıdığı için dolan gözlerini ama ablasından ölümüne ürktüğü için havada asılı kalan ellerini kendi kardeşimde görmek istemezdim. Elimde şarjörü dolu bir tabanca taşısam bile bileğime sarılmaktan geri durmamasını dilerdim.

flechazo | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin